TEKİRDAĞ’IN KÜLTÜREL DEĞERLERİ
Tekirdağ Hükümet Konağı’nın Tarihçesi
Binanın ön kısmı; Hicri 1328 ( 1912-1913 ) de Mutasarrıf Selanikli Hüsnü Bey tarafından yaptırılmıştır. Arka kısmı ve önündeki beton bahçe 1934 yılında Vali Haşim İŞCAN tarafından yaptırılmıştır.
Binanın arka bahçesi ile arka kısımdaki 3 kat ilavesi 1946 yılında Vali Ferit NOMER tarafından yaptırılmıştır. Hükümet Konağının mevcut tapusu Maliye hazinesi üzerine olup, tapu kütüğündeki kaydı; müştemilatıyla beraber bahçeli kargir Hükümet Konağı olarak Ortacami Mahallesi, Hükümet Caddesi, Pafta 30, ada 100, parsel 6 dır. Hükümet Konağı’nın bahçesiyle beraber yüzölçümü 9254,88 m² dir.
MÜZELER
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Tekirdağ Müzesi 1967 yılında bugün Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün bulunduğu binada hizmete girmiş, 1977 yılına kadar küçük bir teşhir salonunda hizmetini sürdürmüştür.
Bugünkü müze binası 1927 yılında Vali Konağı olarak inşa edilmiştir. 1977 yılında İl Özel İdaresi’nce Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilen ilk Cumhuriyet dönemi yapılarından olan kâgir yapı, daha sonra aslına uygun restore edilerek müze haline getirilmiştir. Tekirdağ bölgesinde bulunmuş olan tarih öncesi çağlardan günümüze kadar gelen toplam 14.051 adet eser bulunmakta olup, bunlardan 1.066 adedi sergilenmektedir.
a) Taş Eserler Salonu: Perinthos Marmara Ereğlisi), Heraion (Karaevlialtı), Byzante (Barbaros), Apri (Kermeyan), ve Tekirdağ’ın diğer ilçe sınırları içindeki ören yerlerinde bulunmuş steller, adak stelleri, heykeller, heykelciklerden oluşan taş eserler ile, Naip Tümülüsü Odası aynı boyutlarda hazırlanan cam bir oda içinde tüm buluntuları ile sergilenmektedir.
b) Arkeolojik Küçük Eserler Salonu: Tarih öncesi çağlardan Bizans dönemine kadar olan süre içinde yapılmış olan eserlerden pişmiş toprak Ana Tanrıça kabı, günlük kullanım kapları, krater ve amphoralar, madeni heykelcikler, kaplar, mızrak uçları, ok uçları, fibulalar, cam ve taş takılar, koku şişeleri, süs eşyaları ile madeni paralar sergilenmektedir.
c) Etnografya Salonu: Osmanlı ve yakın dönemlerde kullanılan pişmiş toprak sırlı kaplar, ateşli ve kesici silahlar, gümüş takılar, Tekirdağ yöresi kadın ve erkek kıyafetleri, hamam takımları, el işlemeleri sergilenmektedir. Karacakılavuz dokumaları ile eski Tekirdağ Yatak Odası teşhiri bu bölümde yer alır.
d) Tekirdağ Odası: 19. yy. ve 20. yy. Başlarını canlandıran bir oda iç fonksiyonlarıyla tasvir edilmiştir.
e) Açık Teşhir: Müzenin beş teraslı geniş bahçesinde Tekirdağ çevresinde bulunan Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mimari parçalar, lahitler, mezar taşları, yazıtlar, sütunlar, heykeller, mil taşları ve kabartmalar teşhir edilmektedir.
Rakoczi Müzesi
Macar prensi II. Ferenç Rakoczi’nin Tekirdağ’a 1720 yılında gelip ölüm tarihi olan 1735’e kadar içinde 15 yıl oturduğu dönemin Osmanlı mimarisi özelliklerini taşıyan bir Türk evidir. Macar Hükümeti tarafından 1932 yılında bir Macar mimarına aslına uygun onartılarak Müze haline getirilmiştir.
Girişindeki Türkçe ve Macarca kitabede binanın ne zaman ve ne maksatla restore edildiği yazılmaktadır. İkinci kattaki büyük bir odada Macar istiklâl mücadelesi kahramanının yağlı boya bir tablosu ile muhtelif eşyaları ve tarafından yapılan tahta oymalarının kopyaları teşhir edilmektedir.
Namık Kemal Evi
Tekirdağ Namık Kemal Evi, Orta cami mahallesi, Namık Kemal caddesi No: 7 de, Namık Kemal Derneği, İl Özel İdaresi, Tekirdağ Eğitim Vakfı, Tekirdağ Belediyesi, Vakıflar, Okullar, Belediyeler, Gönüllü kuruluşlar ve tüm halkımızın desteği ile inşa edilmiştir.
21 Aralık 1992 de temeli merasimle atılan bina, 21 Aralık 1993 te hizmete girmiştir.
19.Yüzyıl Osmanlı mimarisi tarzında üç kat olarak inşa edilen bina aslına sadık kalınarak yapılmıştır. Etrafında geniş bir bahçe duvarı vardır. Binanın dışı ve altı odası ahşap malzeme ile kaplanmıştır.
Namık Kemal Caddesi’ne bakan bahçe duvarı tarafında büyük bir porta kapı ile bahçeye girilmektedir. Bahçede Açıkhava sahnesi ve seyirlik alan bulunmaktadır.
Bodrum katının bahçeye açılan kapısından bodruma girildiğinde büyük panolarla donatılmış sergi salonu göze çarpar. Burada çeşitli sergiler açılmaktadır.
1. kata mermer döşeli bir holden girilir. Burada Atatürk ve Namık Kemal’in büyük tabloları ilgi çeker. Sofaya girildiğinde ise Namık Kemal’in adını taşıyan yerler, basın ve yayınlar, belgeler, kendisine, ailesine ait fotoğraflar bulunur. Camekanlı dolaplarda ise Tekirdağ’ın eski fotoğrafları, 19. Yüzyılda kullanılan el ve ev işleri, aydınlatma araçları, kahve, çay takımları bulunmaktadır.
Sofanın sol köşesindeki mutfakta Tekirdağ yöresindeki her türlü mutfak araç ve gereçleri teşhir edilmektedir.
Eski kiler odası, modernize edilerek, 19. Fırka ve Atatürk odası olarak döşenmiştir. Burada Atatürk’ün Tekirdağ’a çeşitli gelişleri ile ilgili hatıralar sergilenmektedir.
1. kattan 2. kata geniş bir merdivenle çıkılır. Çıkışta Gazi Hasan Paşa, Yavuz Sultan Selim ve Türklerin Rumeli’ye geçiş tabloları yer almaktadır.
2. kat bir salon ve dört odadan ibarettir. Namık Kemal Salonu’nunda Tekirdağ ve yöresi erkek ve kadın kıyafetleri ibrik ve abdest leğeni vs. Diğer gömme camekanlar ise Namık Kemal’in eserleri (kitapları, gazeteleri, yazıları) ve görev yaptığı, sürgüne gönderildiği yerlerin fotoğrafları ve diğer eşyalar ile tablolarla bezenmiştir.
Büyük salona açılan misafir odası, Tekirdağ İl Özel İdaresini temsilen derneğe yaptığı katkılardan dolayı bu odaya Vali Şenol Engin Misafir odası adı verilmiştir. Geleneklerimize göre misafir odası olarak döşenen odada, alçak bir sedir döşenmiş, arka yastıkları, köşe yastıklarının yanında Tekirdağ’ın gelin kıyafetleri dallı ve bindallılar sergilenmiştir.
Mehmet Serez Tekirdağ Araştırmaları ve Basın Odası ise derneğin kurucularından ve Namık Kemal Evi’nin bu duruma gelmesinde büyük emeği geçen Mehmet Serez’in adını taşımaktadır. Odada Tekirdağ’lı şair ve yazarlar, devlet adamları, bilim adamları ve Tekirdağ ile ilgili belgeler sergilenmektedir.
Namık Kemal Odası’nda ise Namık Kemal’in soy kütüğü ve 19. Yüzyıla ait birçok eşya bulunmaktadır. Evin yatak odası eski devri yansıtan karyola, ayna, sedir, divan, çeyiz sandığı gibi eşyalarla süslenmiştir. Bu odanın içinden gusulhaneye geçilmektedir. Burası da bir Türk Hamamı şeklinde düzenlenmiştir.
Malkara Eğitim ve Kültür Vakfı Müzesi
1993 yılında açılan bu özel müzenin halkın gönüllü bağışlarıyla 250 arkeolojik, 350 etnografik ve 475 sikkeden oluşan koleksiyonu bulunmaktadır. Halen 4 katlı Kültür Sitesinin 1. Katında hizmet vermektedir.
KÜTÜPHANELER
Osmanlı döneminde bazı medrese ve camilerde açılan ilk kitaplıklar günümüze ulaşamamıştır. Cumhuriyet döneminde bu alandaki çalışmalar 1930’lardan başlayarak Halkevleri’nce sürdürülmüştür. Okuma odaları ve kitaplıklar 1950’de kurumla birlikte kapatılmış, kaynakları da dağıtılmıştır. Bundan sonraki çalışmalar Kadınlar Birliği, Milli Eğitim Bakanlığı, Kütüphane Kurma ve Yaşatma Dernekleri ve Belediyeler gibi çeşitli kurum, kuruluş ve derneklerce yürütülmüştür. O yıllarda, İl’de yalnız bir çocuk kitaplığı açılabilmiştir. Aynı yıl Merkez İlçe, Çorlu ve Muratlı’da 3 halk Kütüphanesi açılmıştır.
Namık Kemal İl Halk Kütüphanesi
1955 yılında eski Halkevi binasında, çocuk kütüphanesi olarak ilk defa hizmete başlamıştır. 19 Mayıs 1964 yılında, çocuk kütüphanesini de bünyesine alarak Namık Kemal İl Halk Kütüphanesi olarak hizmete açılmıştır. Namık Kemal Kütüphanesi 2001 yılı Ağustos ayından itibaren İtalyan Konağında hizmet vermeye başlamıştır.
Kütüphanede 46.089, Mimar Sinan Caddesi’ndeki şube kütüphanesinde ise 3.846 kitap bulunmaktadır.
Çorlu İlçe Halk Kütüphanesi
Kadınlar Birliği’nin girişimleriyle 1970’te Şücaettin İlköğretiö Okulu bahçesindeki bir yapıda hizmet vermeye başlamıştır. Daha sonra 1974 yılında 4 Kasım 1987 tarihinde mülkiyeti İl Özel İdaresi’ne ait binasına taşınmıştır. Kütüphanede 13.277 adet kitap mevcuttur.
Muratlı İlçe Halk Kütüphanesi
Belediye ait eski ortaokul binasının ek dersliğinde, kütüphane kurma ve yaşatma derneği tarafından 1969 yılında kurulmuştur. 19 Ekim 1971 tarihinden itibaren Bakanlık bünyesine alınmış olup, halen Belediye Hizmet Binasının içindeki Belediye Kütüphanesi ile birleştirilmiş olarak hizmetini sürdürmektedir. Mevcut kitap sayısı 9.985’dir.
Hayrabolu İlçe Halk Kütüphanesi
1998 yılında açılmıştır.” Hisar Mah.Alpullu Cad” adresinde hizmet vermektedir. Kütüphanede 8.250 adet kitap mevcuttur.
Çerkezköy İlçe Halk Kütüphanesi
1992 tarihinde açılmıştır. Belediye binasının 4. Katında hizmet vermektedir. Kütüphanede 5.120 adet kitap mevcuttur.
Saray İlçe Halk Kütüphanesi
1999 yılında açılmıştır. Atatürk İlköğretim Okulu binasında hizmet vermektedir. Kütüphanede 2.041 adet kitap mevcuttur.
Velimeşe Halk Kütüphanesi
1993 yılından beri Çorlu İlçesine bağlı Velimeşe beldesinde hizmet veren kütüphanede 4.368 adet kitap mevcuttur
Malkara Eğitim ve Kültür Vakfı Kütüphanesi
1993 tarihinde açılmıştır. Malkara Kültür Sarayı’nın 2. Katında hizmet vermektedir. Kütüphanede 5.000 adet kitap mevcuttur
ANITLAR
Kurtuluş Anıtı
Zamanın Vilayet Yazı İşleri Müdürü Niyazi Tayyip Bey tarafından yapılan anıt, şehrin düşman işgalinden kurtuluşunun ve Ulu önder Atatürk’e minnettarlığını belirtmek amacıyla Hükümet Konağının önündeki havuzun başına dikilmiş, sonra harf devrimi nedeniyle önce Gazhane’de ki taşlar arasına sonra Rüstem Paşa Camii’nin avlusuna kaldırılmıştır. Son olarak Müze Müdürlüğü’nce korunma altına alınmıştır.
Hürriyet Abidesi
Hürriyetin ilânı nedeniyle yapılmış bir anıt çeşmedir. Eski belediye binası bahçesindedir.
Şehitler Anıt Çeşmesi
Şehrin Türkler tarafından fethi sırasında şehit düşenlerin anısına, 1949 yılında Belediye tarafından yaptırılmış Anıt-çeşme olup arkasında kabir mevcuttur.
Namık Kemal Anıtı
Vatan şairi Namık Kemal’in doğduğu evin yıkılması üzerine , doğum yerini simgeleyen anıttır.1908 yılında Edirne – Tekfurdağ’ı Millet Vekili Mehmet şeref AYKUT tarafından yaptırılmıştır.
Atatürk Heykeli
Hükümet Konağının önüne dikilmiş mermer bir heykeldir. Atatürk’ü gerçek ölçülerinde başı açık, redingotlu ve normal duruşlu göstermektedir. Heykeltraş Kenan Ali’nin eseridir. Yüzü güneye dönüktür. Yine mermer olan kaidesinde Gençliğe Hitabesi bulunmaktadır.
Namık Kemal Heykeli
Tekirdağ’da doğan, vatan, ulus, özgürlük, insanlık gibi yüksek kavramlara kendini adayan Namık Kemal’in heykeli eski belediye başkanlarından Şevket Cicioğlu’nun döneminde Cicioğlu’nun da gayretleriyle heykeltraş Nusret Suman’a yaptırılmıştır.
Harf İnkılabı Anıtı
Cumhuriyetimizin 50. Yılında 26 Ekim 1973 tarihinde açılmıştır. Başöğretmen Atatürk’ün harf devrimini ve Tekirdağ’a bu amaçla gelişlerini sembolize etmektedir. Atatürk Bulvarında bulunmaktadır.
Şehit Öğretmenler Anıtı
Terör örgütleri tarafından şehit edilen öğretmenlerin anısına 1998 yılında dikilen bir anıt olup Tekirdağ’a İstanbul yönünden girişte sağda yeşil alan üzerinde bulunmaktadır. Anıt yüzeyinde ellerinde meşâle bulunan kadın ve erkek öğretmen ile şehit öğretmenlerin isimleri yer almaktadır.
CAMİLER VE KÜLLİYELER
Tekirdağ’ın Türkler tarafından fethinden sonra ( 1357 ) gerek merkez ilçede gerekse de diğer ilçelerde Osmanlı mimarı tarzında camiler ve külliyeler yaptırılmıştır. Bu camiler yapı özellikleri bakımından farklıdır. Tek kubbeli camilerin yanında çeşitli fonksiyonlu camilerde görülmektedir.
Rüstem Paşa Külliyesi
Bugün külliyenin camii, hamamı, bedesteni, medresesi ve kitaplığı ayaktadır. Vaktiyle kervansaray’ı ve imareti olduğu da söylenmektedir. Fakat bugün camii ve bedesteni en iyi durumda olan yapılardır.
Rüstem Paşa Camii
Ertuğrul mahallesindedir. 1553 tarihli camii Kanuni Sultan Süleyman’ın Damadı Rüstem Paşa yaptırmıştır. Camii avlusuna yalın bir kapıdan girilir. Avludaki mermer şadırvan, kurşun kaplı beşgen çatıyla örtülüdür. Kuzeydeki çift devaklı son cemaat yeri, ana mekanda yanlara doğru taşar. Dış son cemaat yeri ahşap çatı, iç son cemaat yeri ortada haç tonoz, yanlarda ikişer kubbe ile örtülüdür. Taç kapı dikdörtgen bordürlü ve mukarnaslıdır. Yapı kitabesi büyük bir pano içerisinde mukarnasların altında, onarım kitabesi (1841) ise sağdaki mihrabiyenin üstündedir. Kare planlı ana mekan kubbeyle örtülüdür. Kubbeye geçiş tromplarladır. Köşelerdeki taşıyıcı payelere oturmaktadır. Taşıyıcı ayakların arasındaki sivri kemerli nişlerle kare plana devinim kazandırılmıştır. Kubbe kasnağı dıştan da payandalarla desteklenmiştir.
Kubbedeki alçı kabartma çiçek ve çelenkler dışında bezeme yoktur. Yalın bir yapıdır.
Mukarnaslı mihrap dikdörtgen silmelidir. Mermer minberin yan aynalık ve korkulukları geometrik motiflidir. Camii ana mekan duvarları ile kubbe kasnağındaki pencerelerle aydınlık bir görünüm kazanmıştır. Kuzey batıdaki çokgen gövdeli tek şerefeli minarenin kemerli girişi taç kapının sağındadır.
Medrese : Camiinin otuz metre doğusundadır. 1880’de harap olunca üzerine ahşap bir okul kurulmuştur. Rüştiye ve idadi olarak kullanılan bu yapı Cumhuriyet İlkokulu olarak kullanılmıştır. (Bugün sadece temel ve duvar kalıntıları görülebilir.)
Kitaplık : Camii ve medrese arasındadır. Kare planlı kubbeli bir yapıdır. Binaya ocak ve baca eklenerek sonraları aşhane olarak kullanılmıştır. Söz konusu kitaplık restore edilerek kullanımı elverişli hale getirilmiştir.
Hamam : Medresenin hemen yanındadır. İlk şekli ile kubbeli bir yapı olan hamamın üzeri ahşap bir çatı ile örtülüymüş. Kadınlar ve erkekler kısmı olmak üzere bir çifte hamam şeklindeki yapıdan geriye, sadece taş ve tuğla duvarlardan bir kısmı kalmıştır.
Bedesten : Caminin 200 m. batısındadır. Altı kubbeli dikdörtgen planlı bir yapıdır. Kubbeler sekizgen kasnaklara oturur. Bedestenin dört tarafta birer kapısı vardır. Kapı kemerleri dıştan yuvarlak, içten sivri kemerlidir. Taş ve tuğla karışımından inşa edilmiş olan yapının uzun cephelerinde üçer, kısa cephelerinde ikişer pencere açılmıştır. Bedestenin kubbeleri birbirine geniş kemerlerle bağlı olan iki büyük fil ayağıyla taşınır. Kubbe geçişleri pandantiflerle sağlanmıştır. Son yıllarda onarılmış olan yapı Küllîyenin cami ile birlikte sağlam olarak görülebilen bir kısmıdır.
Rüstem Paşa Çarşısı : Ayrıca Camii’nin doğusunda son olarak yeni bir çarşı yapılmıştır. Yeri Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan bu çarşı toplam 49 dükkandan ibaret olup inşaatına 1986 yılında Vali Dr. Süleyman Oğuz zamanında İl Özel İdaresi’nce başlatılmış, 1988 yılında da tamamlanmıştır. Külliyenin dönem özelliklerini yansıtan mimariye sahiptir.
Eski Camii
Ertuğrul mahallesindedir. Yapım kitabesi yoktur. İlk yapı yanmıştır. Kaynaklardan bu yapının 1830’da Zahire Nazırı Tekirdağlı Ahmet Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Cami önündeki sekizgen şadırvan perde motifleriyle bezelidir. Motiflerin üstündeki yazı kuşağı her yüzde ikişer pano içindedir. 1836’da yapıldığı anlaşılan şadırvan, ahşap çatıyla; uzun dikdörtgen planlı iki katlı son cemaat yeri düz çatı ile örtülüdür. Sundurmalı taç kapıdan ana mekana girilir. Dikdörtgen planlı ana mekanın üç yanı kadınlar mahveli ile çevrilidir. Üst kat mahvelinin ortasında dairesel çıkıntı biçiminde müezzin mahfili yer alır. Altıgen mihrap nişi istiridye motiflidir. Alınlığı kıvrık dal ve çiçek motifleriyle bezenmiştir. Mihrap nişi istiridye motiflidir. Bu niş ana mekandan ayrı dikdörtgen bir bölme içindedir; sağında minber, solunda vaaz kürsüsü bulunmaktadır. Minber ve kapı üstündeki motiflerden başka bezeme yoktur.
Orta Camii
Kapıdaki kitabeden bugünkü yapının eski camiinin yerine yaptırıldığı yazmaktadır.1854-1855 yılların da Kürkçü Sinan Ağa tarafından yaptırılmıştır. Hükümet Caddesindedir. Duvarlar moloz taştır. Dikdörtgen planlı ana mekan ile buna eklenmiş kare planlı bir bölüm ve son cemaat yeri, ahşap çatı ile örtülüdür. Batı duvarına bitişik basamaklarla ikinci kata, girişin sağındaki basamaklarla kadınlar mahveline çıkılır. Taç kapının önünde iki ahşap sütunlu sundurma vardır. Aydınlanma, duvarlar ve kubbe kasnağındaki pencerelerle sağlanmıştır. Ahşap tavanda iki süs görülmektedir.
Doğu ve batı duvarlarındaki gömme ayakları başlıkları, akantus yaprakları ve çelenklerle bezelidir. Başlıklardaki panolarda halife adları yazılıdır. Barok biçimindeki Mihrap nişinin yanlarında akantus yaprakları ile bezeli ayaklar vardır. Mihrap kavsarası motifli alçı süslemelidir.
Hasan Efendi Camii
Hasan Efendi Caddesindedir. 1627 yılında yaptırılmıştır. Hasan Efendi’nin mezarı yanındadır. Taş minaresinin şerefeden yukarısı depremde yıkılmıştır.
Yusuf Ağa Camii
Muratlı caddesi üzerinde, orijinalde kendisi ve minaresi ahşap bir camii iken sonradan gördüğü onarımla bugünkü halini almıştır.
İnecik İmaret Camii
XV. Yüzyılda (1498-1499) Antalya Mirlivası Hüseyin Bey (Paşa) tarafından yaptırılan Tekirdağ’daki en eski camilerden biridir. Beş kubbeli son cemaat yeri ile büyük bir kubbenin örttüğü kare mekandan oluşur. Cami ters T planlıdır. Camiinin batı tarafında Antalya Mirlivası Hüseyin Bey’in türbesi bulunmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapılan türbe ile cami hizmete girmiştir.
Ayaz Paşa Camii
Saray ilçesi’ndedir. 1539’da Sadrazam Ayaz Paşa yaptırmıştır. Kubbeyle örtülü, son cemaat yeri ile ana mekandan oluşan kesme taş duvar örgülü küçük bir yapıdır. Ana mekan kubbeyle örtülüdür. ince silindirik gövdeli minare tek şerefelidir.
Gazi Süleyman Paşa Camii
Malkara İlçesi Camiatik mahallesinde şehitlik abidesinin kuzey batısında yer alır. Bizanslılar zamanında kilise olduğu, Osmanlıların Malkara’yı zaptı sırasında mescit’e çevrilmiş olduğu söylenmektedir.(1365) Batı kapısı üzerindeki kitabeye göre de Yıldırım Beyazıt (1389-1402) tarafından Gazi Süleyman Paşa adına camiye çevrildiği anlaşılmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürlüğündeki kaydına göre 1365 tarihinde yapılmıştır. 1.151 m² alan üzerine 284 m² alan kaplayan caminin cemaat kapasitesi 600 kişidir.
Cami 1306 hicri, 1888/89 miladı yılında Sultan Abdülhamit’in emriyle büyük bir onarım geçirmiştir. Bu onarıma ait kitabe kuzey taç kapısının üzerinde yer alır. Daha sonra bazı ilaveler yapılarak bugünkü haline getirilmiştir. Halen mevcut olan minaresi daha sonra inşa edilmiştir.
Gazi Süleyman Paşa Camii dikdörtgen planlı, derinlemesine sahan düzenlemeli, ahşap sütunlu ve düz dam örtülü Anadolu Selçuklu dönemi Ulu Camii planında yapılmıştır.
Hacerzade İbrahim Bey Camii
Malkara İlçesi 14 Kasım caddesinde Hüseyin Köse İlköğretim Okulu’nun yanında yer alır. 1406 tarihinde Hacerzade İbrahim bey tarafından yaptırılmıştır. Yapının mimarı belli değildir. Bu cami Balkan Savaşında ve depremlerde büyük hasara uğramıştır. Cami restore edilmiş, eski durumuna çok yakın hale getirilmiş ve 15 Ekim 1971 tarihinde ibadete açılmıştır.
Yapı tamamen düzgün kesme taş malzemeden cephesinde mermer malzeme de kullanılmak suretiyle tek kubbeli mescit planında yapılmıştır.
Minare; yapının kuzeybatı köşesinde yer alır. şerefe altına kadar olan kısmı orijinaldir. Şerefe ve üst kısmı 1970 yılında tamir görmüştür. Sekizgen minare kaidesinin üç yüzü duvar içinde kalmış olup, beş yüzü dışarıdan görülebilmektedir. Her yüzde Bursa kemeri tabir edilen sepet kulpu kemer süs unsuru olarak kullanılmıştır. Oluklu bir gövde üzerinde mukarnas altlıklara sahip şerefe ve üzerinde de bodur bir petek kısmı, külah, madeni alan yükselir.
Gazi Ömer Bey Camii
Malkara İlçesi Gazibey Mahallesinde hâl binalarının kuzeyinde yer alır. Mora fatihi Turhan Bey’in oğlu olan Gazi Ömer Bey tarafından 1493/94 yılında yaptırılmıştır. Adına yapılan külliyeden bugün sadece cami ve türbe ayaktadır. Mescid, kervansaray ve dükkanlar kalmamıştır.
Cami, bir buçuk metre kalınlığında, 13 m boyunda, tamamen düzgün kesme taş malzemeden, bütün mekanın tek kubbe altında toplandığı merkezi planlı bir yapıdır. Son cemaat yerini üç kubbe örtmüştür.
Yapının minaresi, batı yönünde yer alır. şerefeye kadar olan kısım orjinal, şerefeden yukarısı yakın zamanlarda onarım görmüştür.
Bu cami Osmanlıların Rumeli’de yaptıkları camilerin en eskilerindendir.
Ulu Cami (Güzelce Hasan Bey camii)
II.Beyazıd’ın damadı Güzelce Hasan Bey tarafından 1500 yılında Hayrabolu merkezine yaptırılmıştır.
Osmanlı mimarisinin örneklerinden olup 10,29 m çapında merkezi bir kubbe ile yanlarında 4,55 m çaplarında 4 küçük kubbe ile örtülmüştür.
Cami 1877 yılında kendi vakfı tarafından tamir edilmiştir. Balkan Harbi öncesi meydana gelen deprem ve 1920 deki depremle hasar görmüş, 1947 yılındaki onarıma kadar ibadete kapalı kalmıştır.
Paşa Camisi
1409 yılında çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. 1875 yılında da onarım görmüştür.
Ömer Efendi Camisi
1504 –1505 yıllarında yarı kagir olarak yaptırılmıştır. 1872’de ise ahşap olarak onarım görmüştür.
Çarşı Camisi
Hasip Bey Camii olarak da bilinir 1686 – 1687 yıllarında Kethüdazade çorumlu Mustafa Bey yaptırmaya başlamış Mehmet Hasip Bey tarafından yarı kagir olarak tamamlanmıştır.
Süleymaniye Camii
Çorlu’nun merkezinde bulunan cami Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1521 yılında yaptırılmıştır.
Kare bir plan üzerine yapılan caminin malzemesi kesme taştır. Külliye olarak yapıldığı cami ile birlikte imarathanesi, medresesi ve hamamdan oluştuğu kaynaklarda belirtilen yapılardan sadece camii ayaktadır.
Fatih Camii
Tekirdağ ilindeki en eski yapılardandır. Çorlu ilçesinde olup Fatih Sultan Mehmet’in süt annesi Daye Hatun tarafından 1453 yılında yaptırılmıştır.
Cami-i Kebir
Şarköy ilçesinde bulunan ve Gazi Süleyman Paşa tarafından 1325-1330 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Trakya’da Osmanlılar tarafından yapılan ilk camidir. 13 Aralık 1983 tarihinde yanmış ancak daha sonra onarılarak yeniden ibadete açılmıştır.
TÜRBELER
Malkara’da: Fatih’in ünlü komutanlarından Turhan Oğlu Ömer Beyin türbesi, Hayrabolu’da: Kanuni’nin deve kolları komutanı ve çağının büyük şairi, Melâmi pirlerinden Ahmedi Sarban’ın türbesi, Çorlu’da: 16. Yüzyılın tanınmış Türk Bilgin ve şeyhlerinden olan Vizeli Bihişti Ramazan Efendinin kabri bulunmaktadır.
HANLAR
Tekirdağ’da geniş ve çok odalı 49 han olduğu ancak şimdi bunlardan hiçbir eser kalmadığı bilinmektedir. Bunların en önemlileri: Menzil Hanı, Çorlulu Dimitro’nun Hanı, Karagöz’ün Hanı, Büyük Han’dır.
ÇEŞMELER
Tekirdağ şehri bol miktarda akan sulara sahip idi. Bu sular halkın istifadesine sunularak, caddeleri, meydanları ve cami avlularını süsleyen çeşmeler ve şadırvanlar yapılmıştır. Mahmut Sümer’in “Tekirdağ’ın Eski Günleri” isimli eserinde “Ecdadımızın nefsir kasabada (Tekirdağ’da) hayrat olarak yaptırıp bıraktığı o güzel tarih abidesi çeşmelerden (82) tanesinin 1945-1946 yıllarında yıkıldığına şahit olunmuştur.” denilmektedir.
Bugün İl Merkezinde Sahil Şadırvanı, Meydan Şadırvanı, Çiftlikönü Meydan Şadırvanı ile birlikte İskele Çeşmesi, Şehitler Anıt Çeşmesi, Şabanoğlu Çeşmesi, Hacı Çeşmesi, Kadı Çeşmesi, Sururi Ağa Çeşmesi, Meydan Çeşmesi, Rakoczi Çeşmesi, Solak Çeşme, Tavanlı Çeşme, Yusuf Ağa Çeşmesi, Kuru Çeşme bulunmaktadır.
İlçe merkezlerinde de bazıları şunlardır:
Çorlu İlçesi’nde; Fatih Çeşmesi, Hastane Çeşmesi, Çoban Çeşmesi, Kumlu Çeşme, Aşk Çeşmesi, Tavanlı Çeşme. Şarköy İlçesi’nde; Kuru Çeşme, Camii Kebir Çeşmesi.Malkara İlçesi’nde; Mermer Çeşme, Hüsrev Kethüda Çeşmesi, Baş Çeşme, Kabil Çeşme, Zülfükâr Ağa Çeşmesi, Künk Çeşmesi.
KÖPRÜLER
İlimizde Osmanlı Devletinden zamanımıza kadar ermiş birçok köprü görülebilir. Bunların başlıcaları şunlardır.
Naip I. Köprüsü, Naip II. Köprüsü, İnecik Köprüsü, Çorlu I. Ergene köprüsü, Çorlu II. Ergene Köprüsü, Yenice Köprüsü (Malkara), Hacılar Köprüsü (Hayrabolu), Muratlı Köprüsü (Muratlı)- Taş Köprü (Çorlu)
HAMAMLAR
Yalı Hamamı : Bugün işleyen çifte hamamdır. Yaptıranı ve yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak 1944’te Belediye tarafından satın alınarak tamir ettirilmiştir. Kadın ve erkek tarafları 4’er kurnalı güzel bir hamamdır. İki büyük kubbesi vardır.
İnecik Erenler Hamamı : Tekirdağ Malkara yolu üzerindeki İnecik köyündedir. Tarihi hakkında kesin bilgiler mevcut olmamakla birlikte tarihi çok eskilere dayanır. Köy tüzel kişiliğince çalıştırılan hamam, yapılan onarımlarla birçok tarihi özelliğini kaybetmekle beraber halen kullanılır durumdadır.
Ayaz Paşa Hamamı : Saray ilçesinde Sadrazam Ayaz Mehmet Paşa’nın yaptırdığı külliyenin hamamıdır. (1536-1539) Ayaz Paşa Camii’nin yanında yer alır.
Bu hamamların yanında Tekirdağ’da Eski Hamam, Orta Hamam, Paşa Hamamı, Malkara’da Turhan Bey tarafından yaptırıldığı bilinen çifte Hamam ve yine Eski Hamam ya tamamen ya da kısmen tahrip olmuş tarihi hamamlardır.
KALELER
Tekirdağ, Hayrabolu, Malkara ve Beşiktepe’nin kale duvarlarına toprak altında yer yer rastlanmaktadır. Marmaraereğlisi, Çorlu ve Barbaros kalelerinin kalıntıları görülebilir. Bu kalelerin kesin sınırları ve büyüklükleri belli değildir. Semetli ve Dağyenicesi arasındaki kale tepesinde, Çimendere ve Gözsüz köylerine yakın iki tepe üzerinde de kale kalıntıları vardır. Koru dağlarında mevcut iki kale kalıntısının hayli yüksek duvarları orman içinde görülmektedir.
Çorlu Kalesi: Çorlu’nun kuzey batı kenarındadır. Doğusu ve batısı oldukça derin ve kuru dere yatakları ile çevrilidir.
Elmalı ve Yenidibek Kaleleri : Malkara’nın Elmalı köyünde Elmalı Kal’ası, Yenidibek Köyünde de Blovat Kalesi yıkılmış olduğu halde, surları yer yer görülmektedir. Her iki kalede bölge arazilerinin hakim tepelerine kurulmuş, yüzyıllarca önemli savunma görevlerini yerine getirmiştir. Osmanlıların bölgeyi fethetmesi ile birlikte kaleler yıkılmış, kullanılmaz duruma getirilmiştir. Bugün her iki kalenin yer üstünde bazı duvar kalıntıları görülmektedir.
Karacahalil Kalesi : Toprak üstü araştırmaları yapılan Karacahalil köyü hudutları dahilindeki Koca Kale diye de anılan kale ise konum itibari ile ilk çağlardaki yerleşimlere uygun Çanakkale Boğazı ve Saroz Körfezini görmektedir. Yer üstü buluntularından, siyah pişmiş toprak parçalarından, Tunç çağı yaşantısından (İ.Ö.5 yy.)dan Bizans dönemi yerleşmesine kadar kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Osmanlılar Rumeli Kalelerini aldıkları zaman ekseriyetle yıkmışlar ve aynı yerde oturmayı tercih etmemişlerdir. Bu Kale yıkıntılarının civar köylerde ve hatta Malkara’da inşaat işlerinde kullanılması ile bu tarihi kalıntılar korunamamış ve ortadan kalkmıştır.
Kermeyan Kalesi : Bunlardan önemli olan Kermeyan Kalesi (Zesutare)dir. Kale, Kermeyan köyünde Taşlıkdere ve Kale Deresi arasında 200 dönümlük bir yerde dışı Keşan taşları ile yapılmıştır. Çok eski Kale olup oturma yeri olarak kullanılmıştır. Eski ismi APRİ dir. M.S. 50 yy. Roma İmparatoru Cladius tarafından emekli Roma subayları için kurulan antik şehirdir. Bizans döneminde yerleşim önem kazanmıştır. Osmanlılardan önce Balkanlardan inen akıncı kavimler tarafından yakılmış olabileceği gibi, Türklerin gelişinden önce Trakya’da çok büyük bir deprem olması sebebiyle de yıkılmış olabilir.
TARİHİ HORA FENERİ
112 yıldır aynı aile fertleri tarafından çalıştırılan fener, Fransızlar tarafından yaptırılmıştır. 96 kristalden meydana gelen fener kendi ekseni etrafında 360 derece dönerek görev yapmaktadır.
TÜMÜLÜSLER
Trakya’da çeşitli yüksekliklerde arazi üzerinde görülen bu tepelerdir. Anıt mezar tepeleridir. Türkiye Trakyası’nda en erken tümülüse Kırklareli Taşlıcabayır Tümülüsü’nde rastlanmıştır. (İ.Ö. 1200) Anadolu’da en erken tümülüsler Frig Tümülüsleridir. (İ.Ö. 8-7 YY) Tümülüs geleneği Hıristiyanlığın kabulüne kadar devam etmiş olup en yeni örnekleri İ.S. 3. YY’la tarihlenmektedir. Gömülen kişilerin ekonomik yapılarına uygun olarak Tümülüs yükseklikleri değişmektedir.
Tümülüslere Tekirdağ İli’nde oldukça sık rastlanmaktadır. Henüz fazla kazı yapılmış değildir. Başlıcaları: Merkez; Karaevli Harekat Tepe, Naip, Işıklar, Kaşıkçı, Hacıköy, Çorlu’nun; Sarılar, çeşmeli, Marmaraereğlisi’nin Merkez ve Aytepe, Hayrabolu’nun; Kabahöyük, Delibedir, Hacıllı, Kadriye, Malkara’nın; Kermeyan, Gözsüz, Müstecep, Kavakçeşme Muratlı’nın; İnanlı tümülüsleridir. Bunlardan Naip, Karaevli Harekat Tepe, Hayrabolu Hacıllı Tümülüslerinde kazılar yapılmıştır.
Naip Tümülüsü: Naip Köyü’nün çanakçı ovasında doğal bir sırt üzerinde yaklaşık 17 m yüksekliğinde 90 m çapında bir tümülüstür. 1984 yılında kazısı yapılmıştır. Tümülüsün içinde bir dramos, dramostan sonra merdivenle ulaşılan bir mezar odası bulunmaktadır. Mezar odasında mermerden bir ölü yatağı, bir ziyafet masası, iki adet te sehpa bulunmaktadır. Küçük buluntular arasında gümüş kaseler, gümüş kepçe, gümüş süzgeç, bronz kandil, bronz kandil ayağı, bronz kalkan, bronz at koşumları, altın düğmeler yer almaktadır. Gömülen kişinin mezar yatağı üzerindeki kemikleri bulunamadığından kişinin kimliği konusunda buluntular üzerindeki araştırmalar sonuç vermemektedir. Mezar İ.Ö. 350 yılına tarihlenmektedir.
Karaevli Harekat Tepe Tümülüsü : Tümülüsün orijinal yüksekliği 22 m olup çapı 97 m kadardır. Tümülüste yapılan kazı sonucunda Trak Odyris Kabilesi krallarından Kersepleptes’e ait olduğu düşünülen sandık mezar buluntularıyla birlikte ele geçmiştir. Buluntular arasında altın kaplama boncuklarla süslü erguvani renk kraliyet elbisesi, meşe dalı şeklinde kraliyet tacı, sarmaşık dalı şeklinde Diyonizos Rahipliği tacı, bir kraliyet yüzüğü, ayaklarında sandaletleriyle ele geçmiştir.
Hayrabolu Hacıllı Köyü Tümülüsü : 9,5 m yüksekliğinde olup çapı 60 m kadardır. Yapılan kazı sonucunda kremasyon mezar tipi ortaya çıkmış olup, ölü yakıldığı yerde gömülmüştür. Mezar çukurunun önünde ziyafetlerin yapıldığı ve atının yakıldığı yuvarlak bir çukur daha tümülüsün tabanında bulunmuştur. Gömülen kişi mezarda bulunan kılıç, mızrak ve kalkanından anlaşıldığı kadarıyla Roma I. YY’da Trak’lı bir komutandır.
ESKİ TEKİRDAĞ EVLERİ
Tekirdağ’ın tarihi geçmişi çok eskilere gitmesine rağmen Tekirdağ 1357 yılından önce gerek Bizans döneminin gerekse de diğer kültür ve medeniyetlerin izlerine rastgelmek mümkün değildir. Bu da şunu gösteriyor ki Türkler bu şehre tam anlamıyla mühürlerini vurmuşlardır. Ancak bölgede Cumhuriyete kadar Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıklarda yaşıyordu.
Türk evleri çevrenin tabii ve sosyal çevrenin şartlarına, malzeme imkanlarına göre şekil değiştirdikleri, zaman içinde de türlü sanat akımlarına ayak uydurdukları görülmüştür. Rahat, ferah ve sağlıklı bir yaşama imkanı sağlayan, estetik açıdan üstün bir düzeye ulaşmış olan Türk evinin doğması Türklerin üstün sanat, yetenek ve yaratıcılıklarının sonucudur. Bu yansıma tabii olarak Tekirdağ iline ulaşmıştır.
Eski Tekirdağ evleri ilin eski yerleşim bölgesi olan Ertuğrul, Hürriyet, Ortacami, Eski cami, Yavuz, Turgut, Zafer ve Gündoğdu Mahallelerinin yanı sıra Malkara, Çorlu, Hayrabolu ilçelerinde de görülmektedir. Merkez ilçede toplam 260 kadar tescilli ev vardır. Bunların büyük bir çoğunluğu ne yazık ki harabe halindedir.
Tekirdağ’da cami, medrese, bedesten, han, hamam ve çeşme gibi eserler hep taştan yapılmıştır. Eski Tekirdağ evlerinin ise büyük çoğunluğu ahşap olup kâgir evler de vardır.
XVII. Yüzyılda Tekirdağ, bağ-bahçe ve gülistan bayırlar eteğinde bir şehirdir. Bu yüzyılda saray biçiminde 11 konak ve yüze yakın konak yavrusu büyük evin mevcut olduğu görülmektedir.
Bugünkü sahil ve sahil yolu deniz idi. Deniz sahil yolunun şehir tarafındaki büyük kagir evlere dayanırdı.
1927 yılından önce şehrin cadde ve sokakları daracık olup cadde ve sokak başlarında fenerler içerisinde numaralı teneke gaz lambaları yanardı. Sokakları Arnavut kaldırımıydı. Fenni kanalizasyon yoktu, eski künk borular vardı. Caddeler yangın vs. sebebiyle şehrin 3. valisi Arif Hikmet Bey’in çabaları ile bugünkü halini alabilmiştir. Bugünkü Muratlı caddesinin başı 1927 yılında yapılan kamulaştırma sonucu açılmıştır. Kente elektrik 30.11.1930 tarihinde Belediye başkanı Ekrem Bey’in zamanında getirilmiştir. İlk su şebekesi de ondan sonra yapılmaya başlanmıştır.
Mahmut Sümer “Tekirdağ’ın Eski Günleri isimli eserinde eski kayıtlara göre şehrin çeşitli mahallelerinde 4.414 evle 981 dükkanın ve 278 zahire deposunun mevcut olduğunu belirtmektedir. Günümüzde ise tescil kaydı devam eden 260 kadar sivil mimarlık örneği ile 63 anıtsal eser vardır.
Tekirdağ’ın eski kent dokusu ve sokaklarının oluşumunda başlıca etmenleri şöyle sıralayabiliriz.
· Şehrin deniz kenarında bulunması
· Bölgesel ve coğrafi etkenler
· Ekonomik etkenler
· Kültürel etkenler
Eski Tekirdağ evleri, yükseklikleri, mimari özellikleriyle uyumlu, çevreye ve birbirine saygılı, yanyana ve destek olarak bir bütünlük oluşturmaktadır. Evlerin yola, güneşe ve güzel manzaraya doğru açık cephesi bulunur. Eski kent dokusu içinde yer alan konutların tümünde, plan kuruluşu veya sokak konut ilişkisi yönünden ortak bir niteliğe rastlamak mümkündür.
Ertuğrul mahallesinde denize paralel caddeler ve bunları denize doğru dik olarak kesen sokaklar vardır. Burada deniz rüzgarlarının iç mahallere kadar girmesi amaçlanmıştır.
Eski Tekirdağ evlerinde, Türk aile geleneğinin etkileri görülür. Bunun en önemli örneği, büyük evlerin mekan olarak haremlik ve selamlık diye ayrılmasıdır.
Büyük ailelerin bir arada yaşama geleneği nedeniyle iki üç kuşak birarada otururdu. Evler de bu ihtiyaca göre düzenlenmiştir.
Kışlık yiyecekleri hazırlanarak saklanması ve diğer ihtiyaçlar içinde zengin katlar düzenlenmiştir. Buraları yaşama alanı olarak da kullanılırdı. Bazen ailelerin ihtiyaçlarına göre hayvanlar için barınak olarak kullanılmıştır.
Evlerin büyüklüğü ve tezyinatı ailenin ekonomik gücüne göre düzenlenmiştir. Varlıklı kimseler evin iç ve dış yüzüne yağlı boya ile boyatmışlardır.
Eski Tekirdağ halkı zevk sahibidirler. Halkın bu özelliğini evlerin cephesindeki tahta süsler yansıtmaktadır. Akşamları büyük havuzlu ve her cins çiçekli bahçelerde yapılan zevk ve sefalar, düğün ve hamamlardaki eğlenceler sosyal hayatın bir parçasıdır.
TEKİRDAĞ EVLERİNİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Tekirdağ’ın eski evleri, genellikle iki veya üç katlı olup ahşaptan yapılmıştır. Duvarları ahşap, çatkı arası kerpiç dolgudur. Dış cephe yatay olarak ağaç malzeme ile kaplanmıştır. Temeller ve zemin kat taştan yapılmıştır.
Büyük evlerin pek çoğu haremli, selamlıdır. Çatı katları oldukça yaygındır. Birçok evde orta kattaki cumbanın üstü çatı katında örtülü balkon şeklindedir.
Ağaç giriş kapıları çift kanatlı, oyma, kapı kollu veya tokmaklıdır. Giriş kapısı çoğunlukla giriş nişi ile içeri çekilmiştir. Birinci kata çıkan dış merdivenler mermerdir. Merdiven ön cephede olup genellikle 7-8 basamaklıdır. Çift taraflı merdivenler de vardır.
Taştan yapılan zemin katın tek kanatlı ayrı bir kapısı vardır. Kapı da genellikle evin ön cephesindedir ve alçaktır. Kiler, depo, ocak vb. zemin kattadır.
Evin içinden birinci ve ikinci kata tahta merdivenlerden çıkılır. Odalarda pencere altlarında sedir vardır. Tavan ve tabanlar tahtadır.
Evlerin hemen hepsi şahnisli, yani ileriye çıkmalı, cumbalıdır. Cumbaların altında cumba destekleri vardır. Ahşap direklerin destek olarak kullanılması da çok yaygındır.
Evlerin ön cephelerine tezyinat yapılmıştır. Evler geniş ve çok pencereli olup alt kat pencereleri demir parmaklıdır. Pencerelerin etrafında, dış cephede genellikle tahta süsler vardır.
Balkon, cumba veya saçaklar tahta süslerle süslenmiştir. Bu süsler tezyinatın en önemli unsurlarıdır.
Bitişik evlerde, çoğunlukla öne ve arkaya meyilli beşik örtüsü çatı, ayrık evlerde ise dört tarafa veya iki yana akıntılı çatı kullanılır. Çatılar saçaklı ve alaturka denilen tek oluklu kiremitle kaplıdır.
Günümüze kalmayan konakların cümle kapılarının gayet yüksek açılan kanatları olup, geniş bahçesinin bir tarafında, mutfağı, arabalığı, hayvan ahırları, uşak ve hizmetçi odaları, hususi mermer hamamı, büyük havuzlu çeşmesi, çift kuyusu vardır. Harem ve selamlığı ayrıdır.
TEKİRDAĞ’DA YAŞAYAN EL SANATLARI
Karacakılavuz El Dokumaları :
İlimiz el dokuma sanatının yaşatıldığı Karacakılavuz Kasabası merkez ilçeye 32 km. uzaklıktadır.
Karacakılavuz köyü dokumalarından yola çıkarak Karacakılavuz köyünün kökeni araştırıldığında, köklerinin Orta Toroslara dayandığı işledikleri motiflerden anlaşılmaktadır. Karaman oğlu beyliği sınırlarında yaşayan Karacakılavuzluların dedeleri Türklerin Trakya’yı ele geçirmelerinden sonra Fatih Sultan Mehmet döneminde (15. Y.Y. ilk yarısı) Toroslardan alınarak Balkanların Türkleştirilmesi amacıyla Balkanlara yerleştirilmişlerdir. Dokumacılığa Balkanlarda da devam eden Karacakılavuzlular daha sonra Tekirdağ topraklarına yerleşmişlerdir. Dokumalarının çoğunluğunda Anadolu motifleri bulunan Karacakılavuz dokumalarında ara motifleri olarak Balkan motiflerine de rastlanmaktadır. Bu nedenledir ki Karacakılavuz dokumaları toplumların yaşadıkları yörelerin izlerini taşımasının da ne kadar önemli rol oynadığını ortaya koymaktadır. Anadolu ve Balkan motiflerinin işlenerek ortaya konulduğu Karacakılavuz dokumaları Tekirdağ Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün çabalarıyla halen yapılmakta olup, hediyelik eşya olarak satışı yapılmaktadır.
Burada yaşayan halk ilk defa 1877-1878 yıllarında Bulgaristan’dan göçmen olarak gelmiştir. Halkın el sanatlarından olan bu dokumalar nesilden nesile yaşatılarak günümüze kadar gelmiştir.
Karacakılavuz el dokuma tezgahları yaklaşık 115 cm. Yüksekliğinde. 23 cm boyunda, 100 cm. eninde olup meşe ve gürgenden yapılmıştır. Daha çok çuval, minder yüzü, yastık yüzü, seccade, heybe ve kilim dokunmaktadır.
Kırmızı, turuncu, siyah, lacivert, yeşil, sarı, mavi, mor kullanılan başlıca renklerdir.
İplik malzemesi olarak önceden yapağı kullanılmakta ise de şimdi kolaylığa ve rahatlığı bakımından yün kullanılmaktadır.
Desenler oldukça zengindir. Dokumalarda göz motifi, koç boynuzu, köpek ayağı, tavus kuşu, üç güller, çam dalı, mührü Süleyman, çengel, sofra, beygir nalı, yıldız, kilit deseni motifleri işlenmektedir.
Başlangıçta bir kaç tezgahla başlayan el dokumacılığı, Kültür ve Turizm Müdürlüğünün gayretleri ile “El Dokumacılığı Projesi” çerçevesinde gün geçtikçe geliştirilmektedir.
TEKİRDAĞ HALK KÜLTÜRÜ
Tekirdağ Halk Kültürü, yüzyılların deneyiminden süzülerek biçimlenmiş, kuşaktan kuşağa aktarılan bir değerler bütünüdür. Halk kültürü ürünleri örnek değerler ve ahlak anlayışı, dini inançlar, gelenekler, günlük yaşam v.b. ile beslenir. Yaşadıkları yöreyle aralarında bir bağ bulunan bu ürünlerin oluşmasında, şekillenmesinde tarihi ve kültürel mirasın önemli bir rolü vardır.
TEKİRDAĞ EVLENME TÖRENLERİ VE BUNLARA BAĞLI ADET VE İNANMALAR
Evlenme törenleri bağlı bulunduğu kültür tipinin öngördüğü belirli kurallara ve kalıpla uydurularak gerçekleştirilir. Evlenme, tören, töre, adet, gelenek, görenek ve inanma bakımından zengin bir tablo çizer.
Evlilik Öncesi
Tekirdağ’da kızlar 17-18, erkekler askerlik dönüşü 22-23 yaşında evlenme çağına gelmiş olarak kabul edilirler. Evlilikte akraba olmaması şartı aranır. Evlenmede “sıra gütme” adı verilen bir tür sıra gözetimi vardır. Öncelikle abla ve ağabeylerin evlenmelerine dikkat edilir. Ancak önemli bir engel değildir.
Evlenme yaşına gelen gençler evlenme isteklerini evin büyüklerine söyleyemezler. Çeşitli yollara başvurarak bu dileklerini belli ederler. Bir kaçını şöylece sıralayabiliriz. Ayakkabıları ters çevirme, devamlı of çekme, süpürgenin üstüne oturma v.b.
Evlenme Aşamaları
Kız bakma – Kız Görme
Tekirdağ’da evlenme çağına gelen oğullarına önce beğendiği bir kız olup olmadığını sorar. Eğer oğlan kız beğenmeyi ailesine bırakırsa ailesi önce çevreden soruşturarak kız arar. Kız ararken kızda ve ailesinde ahlaki yapı, maddi durum, fiziki v.b. özellikleri arar. Oğlunun beğendiği bir kız varsa aynı özellikler soruşturularak araştırılır. Çevredeki evlenme törenleri kızlarla erkeklerin birbirlerini görüp tanışma ortamlarıdır. Eğer bir kıza karar verilirse kız evine görücü gönderilir.
Görücüler oğlanın annesi, teyzesi, halası, yengesi ve komşu kadınlardır. Kız evi bu ziyaretin nedenini sezer. Gelin adayı gelenleri güleryüzle karşılar. Teker teker ellerini öper. El öpme sırasında ve ziyaret boyunca kız belli edilmeden incelenir. Vücutça bir kusuru olup olmadığına dikkat edilir. Yürüyüşü, oturması, kalkması, davranışları gözlenir. Evin temizlik ve düzenine bakılır.
Kız beğenilmişse görücülerden yaşlı bir hanım, kızı beğendiklerini, uygun görürlerse kararlaştırılacak bir günde erkeklerin kızı istemeye gelip gelemeyeceklerini sorar. Kızın annesi ya da yakınlarından biri bu tekliften memnun kalmışsa “Mademki siz münasip gördünüz kısmetse olur, ama bir kere de erkeklere danışalım” der. Görücü misafirler uğurlanır.
Kız isteme – Söz Kesme
Kız evinde erkekler oğlanın mesleğini, iyi ve kötü alışkanlıklarını belli etmeden araştırırlar. İyi olduğuna kanaat getirilirse oğlan evine bir gün verirler. Kız istemek için oğlanın ailesinden, akrabalarından, iş arkadaşlarından çevrede saygınlığı ile tanınan kişilerden oluşan bir grupla kızı istemek üzere kız evine giderler.
Gelinlik kız herbirinin elini öperek,”hoş geldiniz” der. Kadınlar bir daha da erkek misafirlerinin yanına çıkmazlar. Yalnız kız arada bir şeker, kolonya, çay, kahve v.b.ikram etmek üzere odaya girip çıkar. Gelinlik kızın üzerinde en güzel elbisesi vardır. Erkekler selamlaşıp hatır sorduktan sonra tanışırlar, sohbet ederler. Bir süre sonra sedirde oturan erkek evinden bir kişi ayağa kalkarak “haydin başlayalım” diyerek odanın ortasına gelir. Bunun üzerine kız evinden bir kişi kalkarak karşısına geçer. Bunlar kız ve erkek evinin en yakın akrabalarıdır. Önceden seçilirler. Bunlar, nişan, takı, karşılıklı hediyeler, eşyalar ve baba hakkı (başlık parası) konusunda konuşup anlaşırlar.
Baba hakkı son yıllarda çok azalmıştır. Baba hakkının temelinde ekonomi ve evlilik kurumuna saygı yatmaktadır. Baba hakkıyla kızın ailesine düğün masraflarına katkı, evlenme yoluyla evden ayrılan işgücünü ve ekonomik güçlüğü karşılamak amaçlamaktadır.
Kızın verilmesi kesinleşince söz kesilir. Kız evi söz bohçası verir. Düğün için kız tarafına, terlik, çorap, ayakkabı, tuvalet takımı, nişan elbisesi ve çeyiz eksiklerini tamamlamak için patiska v.b. verilir. Oğlan tarafı da evlerindeki kişi sayısı kadar, yakın akrabalar dahil bohça ister.
Söz kesiminde erkek tarafı kıza grep, çorap, elbiselik kumaş, terlik v.b.olan bohça verir. Kız tarafı da söz bohçasını, mendil, gömlek, kravat, çorap, v.b.söz kesti alameti olarak koyar. Bohçalar karşılıklı verilince söz kesilmiş olur. Odada bulunanlar kız ve oğlan babasını “Hayırlı uğurlu olsun “ v.b. şeklinde iyi dilek ve temennilerde bulunurlar. Kız tarafından birisi lokum ve şeker ikram eder. Müstakbel gelin odada bulunan herkesin elini öper, kızın eline bir miktar para verilir. Nişan günü tespit edilerek dağılırlar.
Nişan
Nişan evliliğe atılan ilk adımdır. Bu törenle kız ve oğlanın evlenme istekleri çevreye duyurulmuş olur. Nişan kız evinde yapılır. Nişan günü kız evi oğlan evi tarafından istenilen bohçaları yanında bir tepsi nişan tatlısını oğlan evine gönderir. Oğlan evi nişan tatlısını nişan alameti olarak konu komşu, akrabaya dağıtır. Kız ve oğlan tarafının ve köy halkının hazır bulunduğu bir bahçede nişan töreni yapılır. Yüzükler bu törende takılarak gençlerin nişanları ilan edilir. Köy halkı bu törenlere büyük ilgi gösterir. Daha sonra düğün günü kararlaştırılır.
Düğün
Düğünler bazen salı günü başlayıp pazar günü sona erer. Bu düğünler “perşembe düğünü” ve “pazar düğünü” olarak adlandırılır. Köylerde daha çok pazar düğünü yapılmaktadır. Düğüne cuma gecesi kız evinde, cumartesi günü oğlan evinde başlanır. Düğüne komşular, akrabalar ve köylüler katılır. Oğlan evine yakın bir yerde komşu evinde veya bir kahve ocağına giderek düğünü kutlarlar. çay kahve içilir.
Kadınlar hediyeleriyle birlikte düğün evine giderler. Kız evinde ve erkek evinde cümbüş vardır. Kızlar rengarenk elbiseleri pırıl pırıl parlayan oyalı grepleriyle maniler, türküler söyleyip oynarlar.
Köyde delikanlılar oynayan kızları 30-40 metre öteden seyrederler. Kızlara yaklaşıp laf atmak hoş karşılanmaz. Eğlenceler kızlarla delikanlıların karşılıklı bakışmaları, kızların delikanlıların imalı maniler söylemesiyle sürer.
Çeyiz Götürme – Çeyiz Gösterme
Kız evinin düğün tarihinden önce çeyiz adı verilen bir takım eşyaları hazırlayıp alması adettir. Düğünden bir müddet önce damat ve gelin kendi yakınlarından bir kaç kişiyle giyecek ve ev eşyası almak için alışverişe çıkarlar. Buna “ çeyiz düzme” denir.
Bu arada gelinlik alınır veya diktirilir. Kızın çeyizi tamamlanınca konu komşuya gösterilir. Çeyiz düğüne bir hafta kala veya alay gününde damat evine davul zurna eşliğinde bayrakla götürülür. Tekirdağ’da çeyiz taşınırken sandığın üzerine oturma adedi vardır. Bahşiş alınmadan kalkılmaz. Çeyiz oğlan evinde duvarlara asılır, masalar üzerinde sergilenir. Bu hazırlık tamamlanınca düğüne bir kaç gün kala adına “okuyucu” , “fike” veya “yiğitbaşı” adı verilen genellikle fakir ve dul bir kadın komşuları, hısım akrabayı ve diğer köylüleri tek tek gelin hamamı, hamam gecesi, ana kınası ve kız kınası için çağırır. Okuyucu kadının sepetinde yaşlılar için kına, gençler için kırmızı kurdeleyle bağlı tel bulunur. Köyün yaşlı kadınlarına birer fincan kına verir. Genç kızlar kız kınası için yapılacak olan peksimet yapımı için kız evine çağırır. Okuyucu kadına çağırdığı evlerden mendil, havlu, kumaş, para ve yiyecek gibi şeyler verir. Köy kahyası da muhtelif yerlerde bağırarak düğüne davet eder.
Gelin Hamamı
Köyün kadınları hamama çağırılır. Hamam parasını oğlan evi verir. Hamamda türküler söylenir, maniler atılır, tef eşliğinde oynanır. Gelinin arkadaşları gelinle oynarlar. Hamam sonrası kız evi yemek verir. Bu yemekte özellikle yufka böreği yapılır. Pirinç çorbası, dolma ve aşure v.b.ikram edilir.
Hamam Gecesi
Bu gece hamama gelen kadınlar arasında yapılan bir eğlencedir. Gelin kız en güzel elbisesini giyer. Genç kızlar darbuka çalar, mani söyler. Oynarken gelinin başına hamam tası konur. Bunun içine para atılır. Toplanan bu paralar tellaklara bahşiş olarak verilir.
Kına Gecesi (Ana Kınası)
Tekirdağ’da kına adedi çok yaygındır. Kına yakılırken gelinin ve güveyin avucuna konan para kısmet içindir. Onları ömür boyu kötülüklerden koruyacağına inanılır. Geline kına yakılırken başına al örtmesi al basmasından korunmak içindir. Kötülük ve nazardan korunmak için gelinin yüzü örtülür.
Tekirdağ’da genellikle cuma günü gecesi kız evinde ana kınasını kutlamak için toplanırlar. Konuklar gelin evinin en yakın komşuları, akrabalarıdır. Bazen kınaya oğlan tarafından kızlar da gelirler. Mevsim yazsa dışarıda, kışsa içeride toplanırlar. Gelin kına gecesinde gelinlik giymez. Ya nişan elbisesini yada başka bir elbise giyer. Gelin kızın başı mum çiçekleriyle süslenir. Bazen kına gecesi için ince çalgı tabir edilen keman, cümbüş, darbukadan oluşan çalgıcılar tutulur. Çalgıcı tutulmazsa kızların çaldığı darbuka eşliğinde, türküler söylenir, oyunlar oynanır.
Kına yakılmadan önce genç kızlar çeşitli kılıklara girerek oyun çıkarırlar. Mani atışırlar. Kına gecesinin son saatlerine doğru geline kına yakılır. Kına yakılacağı zaman gelini bir sandalyeye oturtup yüzünü kırmızı greple örterler. Gelin bu sırada ağlamaya başlar. Eğer ağlamazsa kınanır, ayıplanır. Gelinin kınasını yengeler yakar. Kına yakmadan önce gelinin omuzuna bir mendil koyarlar. Gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakarlar. Gelinin ellerini, gelinin çeyiz sandığından çıkarılan oyalı kına bezleriyle sararlar. Kına yakılırken kızlar kına vurma türküsünü söylerler. Eğer gelin uzak bir yere gidiyorsa kına yakılırken hasretliği, gurbetliği anlatan türküler söylenir. Gelini kına için bağlanmış elleriyle oynatırlar. Kına yakılırken para yapıştırırlar veya gelinin avucuna para koyarlar. Gelinin arkadaşları gelinin yanında kalarak, sabaha kadar eğlenirler, hiç uyumazlar.
Güneş doğmadan önce çalgılar alınarak, köy içinde yakın bir çeşmeye gidilir. Gelinin annesi ve babası genç kızlara gelinin kınasını yıkatırlar. Gelinin avucundan çıkan paraların bir kısmını arkadaşlarına verirler, bir kısmını ise gelinin sandığına ve damadın cebine kısmeti açılsın diye koyarlar.
Gelin Salınması ( Kız Kınası)
Oğlan evi cumartesi günü genç kızları sabahtan berbere götürür. Akşam için ince çalgı tutulur. öğleye kadar iş biter. Kızlar düğün evine dönerler. Cumartesi öğleden sonra oğlan tarafı kız evine gider. İki tarafın davetlileri bir araya gelir. Davetlilere akşam kız evinde yemek verilir. Bu sırada gelin salınması için davetliler toplanmıştır. Gelin o gece gelinlik giyer. Ağır bir müzik çalar. Bu müzik daha çok “kırmızı gül “ türküsüdür. Ortaya bir sandık, sandığın üzerinde içi su dolu bozuk paraların konduğu bir tas konur. Önde, başında yeşil bir başörtü bulunan gelin ve kollarında iki yenge, arkada ikişer ikişer grup olmuş kızlar tasın etrafında üç defa dönerler. Gelin üçüncü turun sonunda sandığa bir tekme vurur. Tas devrilir, bozuk paralar etrafa saçılır. Çocuklar bu paraları kapışırlar. Gelin önce yengelerin sonra davetlilerin elini öper.
Gelin Alayı
Pazar sabahı gelini almaya gidecek olan alay arabalarını oğlan tarafı hazırlar. Kız tarafı da kızın eşyalarını gönderme hazırlıkları yapar. Alay arabalarının üstleri renk renk kilimlerle sarılır. Arabalar kapalı hale getirilir. Gelinin bindiği araba en yakın komşusunun arabasıdır. Son zamanlarda bu arabaların yerine özel taksi, minübüs ve traktörler almıştır. Gelin arabasına güveyin komşuları, hala, teyze ve yenge gibi yakın akrabalarından biri biner. çalgıcılar öndedir. Bunların ardında gelin arabası ve diğer arabalar güle oynaya kız evine doğru yola çıkarlar.
Alaya atlarıyla katılan gençler gelin arabasının önünde dururlar. Mendil veya çevre isterler. Gençlerin bu arzuları gelinin bu iş için hazırlanmış bohçasından karşılanır. Alay köyün dışında uygun bir alanda durur. Çalgıcılar “koşu havası” çalmaya başlarlar. Atlı gençler at koşusuna geçerler. Koşu menzili 3-4 km.dir. Verilen işaret üzerine koşu başlar. Birinci gelen atlı gelinin arabasına gider, gelin alayının geldiğini müjdeleyen koşu yastığını alır ve damadın evine yollanır. Öte yandan bahçede tıraş edilmekte olan damadın sağdıcı koşuda birinci gelen atlının elinden bu yastığı alır. Hediyesini verir. Yastık uygun bir yere konur ve günün hatırası olarak saklanır.
Şimşir (Ahret Dalı)
Gelinin ahret kardeşi veya arkadaşları tarafından hazırlanır. Köylerde kızlar birbirleriyle ahret tutarlar. Bunlardan hangisi önce evlenirse ona ahreti veya ahretleri şimşir hazırlarlar. şimşire iğneden ipliğe ne varsa ondan konur (iğne, iplik, meyve, oyuncak, tarak v.b.). Bunlar bir çam dalına iplikle tutturulur. Dalın ucu toprakla dolu bir tenekeye veya saksıya yerleştirilir. Alay geleceğine yakın bütün davetliler çalgılar önde, gelin arkada ahretin evine gidilir. Orada bir saat oynadıktan sonra şimşir ve bohça alınarak eve gelinir. Buna karşılık oğlan evinde ahretliğe çamaşır ve elbiselik verilir. Delikanlılar tarafından alayın geldiği haber verilir. Gelini içeriye sokarlar.
Telli Horoz
Köyün gençleri gelin alayı gelmeden önce çalgıcılarla birlikte sabah ezanı okunduğu zaman oynayarak oğlan evine giderler. Oğlan evinde damadı ve damadın yakın arkadaşlarını birer birer uyandırırlar. Bahçede oynarlar, eğlenirler.
Buradaki eğlenceler bitince yeniden çalgılarla birlikte kız evine gidilir. Kız evi köy gençlerine ya bir bilezik veya bir elbise asar. Tekrar oynanır. Gelin, erkek tarafından gelenlerin ellerini öper. Her elini öptüren para verir. Gelinin yengesi de birer havlu verir. Köyün gençlerine büyük bir tepside, bütün her tarafı telle sarılmış bir pişmiş horoz, yanında çeşitli içkiler, peksimet denilen ufak kurabiye gibi şeyler verirler. Telli horozu yiyen içkileri içen gençler coşarlar, oynarlar ve silah atarlar.
Çömlek Kırma
Gelin alayı kız evine gelince önce gelin çıkartılmaz. Gelinin arkadaşları türkü söyleyerek gelini kaynananın yanına getirirler. Kaynana bu kızlara para verir. Kızlar gelini kaynananın önüne getirerek bırakırlar. Gelin kaynanasının ve akrabaların ellerini öper. Gelinle kaynana oynarken aralarında çömlek kırar.
Toprak Bastı
Oğlan tarafı gelin almağa gittiği zaman kız tarafının bayrağı ve çalgıları oğlan tarafının bayrağı ve çalgılarıyla birleşerek toplanırlar. Gençlerle konuşulur, anlaşılır. Bir miktar para ile mendil, çevre, havlu v.b. verilir.
Gelin İndirme
Alay koşudan sonra yavaş yavaş köy içine girmeğe başlar. Alayın köye dönüşü ağır yapılır ve nihayet oğlan evine gelinir. Gelin arabası avluya çekilir. Diğer arabalardakiler, davetliler daha önceden yerlerini almışlardır. Oğlan damatlık elbiselerini giymiş hazır beklemektedir. Gelin arabadan indirilir. Başı al bir greple örtülüdür. Damat, tıraşında bulunan arkadaşlarının ardından odasına çıkar.Damadın çeyiz odasını terketmesinden sonra gelin içeriden çıkartılır.Bir sandalye üzerine çıkarılarak hazır bulunanlara gösterilir.
Gerdek
Damat yumruklanarak gerdeğe sokulur ve topluluk dağılır. Düğün sona erer.
Düğün Sonrası
Gelin Paçası
Düğünün ertesi gün düzenlenen törene Tekirdağ’da “Gelin Paçası” adı verilir. Gelin paçası kadın ve kızlar arasında yapılır. Bu günde gelinin gelin gittiği evin erkeklerinin karıları dallı giyerler. Diğer kadınlar normal giysiler içerisindedir. Kadınlar çeşitli oyunlar oynarlar, mani türkü söylerler, eğlenirler.
Düğün Tatlısı
Düğünden bir hafta sonra kız evi baklava, revani v.s.tatlılar yapar. Gelinle damat çağrılır. Bunların yanısıra kız ve oğlan evinden davetliler çağrılır. Yemekten sonra gençler bir odada, yaşlılar bir odada toplanır, kendi aralarında eğlenirler.
TEKİRDAĞ’DA HIDRELLEZ GELENEĞİ
Tekirdağ Hıdrellez geleneği, Orta Asya, Anadolu, İslamiyet ve Ortak Balkan kültürünün besleyip günümüze getirdiği kökü Orta Asya Kültürüne dayalı, İslami renge bürünmüş mevsimlik bayramların uzantısı bir ritüeldir.
Hıdrellez geleneği her folklör ürünü gibi ilk çıkış zamanlarındaki aslını koruyamamıştır. Tarihsel, sosyal, kültürel nedenler ve göçlerle değişikliğe uğramıştır. Hıdrellez kültürü geleneği günümüz motifleriyle örülmeye başlanmıştır.
Hıdrellez kuşaktan kuşağa devredilip aktarılan çeşitli zaman birimlerinde katmalarla zenginleşen bir ritüel kalıntısıdır.
Tekirdağ’da Hıdrellez bahar bayramı niteliğinde kutlanan mevsimlik bayramlarımızdandır. Çağlar boyu süregelip zengin kültür değerlerinin oluştuğu Hıdrellez, çeşitli adlarla Tekirdağ’da kutlanmaktadır.
Hıdrellezi Kutlama Nedenleri
Hıdrellez geleneğinin doğuşuyla ilgili rivayetlerin Hızır ve İlyas üzerinde yoğunlaşmasına rağmen kutlama nedenlerini incelediğimiz zaman mevsimlik bayramlardan bahar şenlikleri olduğu öne çıkmaktadır. Hıdrellez yaz başlangıcıdır. Yaz ve kışın ayrılışıdır. Bir yıl Hızır Günleri ve Kasım Günleri diye ikiye ayrılır. Mayıs’ın altısında Hızır günleriyle yaz başlar 186 gün sürer, Kasım’ın sekizinde Kasım günleri başlar 179 gün sürer. Hıdrellez’de baharın gelişi kutlanır, insanlar yaza bayram sevinciyle karşılık verirler. Yazın gelişi bayramdır. Eskiden çoban Bayramı da denirdi.
Hıdrellez Hazırlıkları
Hıdrellez hazırlıklarına bir hafta önceden başlanır. Evlere temizlik badana yapılır, çeşitli yemekler ve yiyecekler hazırlanır.
Hıdrellezden bir gün önce sağmal hayvanı olmayan evlere süt dağıtılırdı. Özellikle sütten börek veya sütlaç yapılır. Hıdrellez için bir gün önceden hazırlanan yiyecekler genellikle hamur işleridir. Bunlar börek, yumurtalı peksimet, poğaça, kolaç, kalburüstüdür. Mısır pişirilir, nohutlu ekmek yapılır.
Yine Hıdrellezden bir gün önce akşam üzeri köyde oturanlar Hıdrelleze çağrılır. Her çağrılan kişi niyet çekmek üzere çömleğe koymak için ufak tefek şeyler verirler. Bunlar su içine konulduğunda etkilenmeyecek şeyler tarak, yüzük, anahtar, eski para, makara halka, kalem, kilit, kolonya şişesi ve benzeri olabilir.
Ayrıca Kuyruk adı verilen yiyecek tepsisi için konulacak yiyecekler hazırlanır. Bu tepsiye isteğe göre her türden yiyecek konur. Bazı köylerde buna Teferrüç Tepsisi adı verilir. Tepside börek, mısır ve piliç bulunur. Hıdrelleze çağırma işini geçen yıl kuyruğu satın alan kişi yapar. Satın almada karşılık olarak hiç birşey verilmez, satış temsilidir. Buna “Kuyruğu satın almak ve kuyruğu satmak” denir. Köylüden ev ev toplanan niyet eşyalarını koymak için bir çömlek bulunur. Eğer seyirlik köy oyunu oynayacaksa önceden giyecek ve aksesuarlar toplanır. Oynanacak oyunun gereçleri önceden hazırlanır.
Hıdrellez şenliklerinin yapıldığı harman yeri, köy meydanı veya ağaçlık alana Eğrek veya Sığır İğreği adı verilir. Bu geniş bir alandır. Her evden toplanan simgeler bir çömleğe konur. Çömlek suyuna 40 yeşil ot yaprağı konur. Çömleğe dere suyu konur. Çömleğin ağzı yeşil veya kırmızı bir yaşmakla kapatılır. Çömlek, açmamış bir gül fidanının dibine gömülür. Bazı köylerde evlerden simge toplanırken evin evlenmemiş en büyük kızından Kısmet Açma-Kilit Açma adı verilen en yakın zamanda evlenmesi için alınır. Çömleğe eşya koyma ve daha sonra niyet çekme adetine Martafal denir. Hıdrellezden bir gün önce komşularla yardımlaşarak Hıdrellez çöreği yapılır. Çöreğin içine para konur.
Hıdrellez Kutlamaları ve İnanmalar
Hıdrellez günü hazırlıklar tamamlandıktan sonra Hıdrellez yerine gidilir. Eskiden köylere yakın tekke, türbe ve yatır yanlarında Hıdrellez eğlenceleri yapılırmış, bugün yalnızca ağaçlık yerlere gidiliyor. Bu yerler köyün konumuna göre dere kenarı, deniz kenarı, harman yeri veya ağaçlık bir alandır. Yerleşildikten sonra bir kız çocuğu ortaya oturtulur, başına kırmızı bir grep örtülür. Çömlek ortaya getirilir. Niyet çekme “MARTAFAL” adetine başlanır. Çömleğin başına geçilerek toplanan simgeler tek tek çıkarılarak mani söylenir. Simgesi çıkan kıza söylenen mani onun talihidir. Hıdrellez günü okunan manilerle evlenmeyen kızların başındaki kilidin açılacağına inanılır. Çömlek, niyet çekme (şans okuma) adeti bittikten sonra bazı köylerde kırılır. Kırılan çömleğin başında toplu bolluk bereket duası yapılır. Bazı köylerde ise çömlek bir kuyuya atılır. Çömlek kuyuya atılırken toplu halde bolluk bereket duası yapılır.
Erkekler kadınların, kızların yaptığı eğlencelere katılmazlar. Ayrı yerde otururlar. Hıdrellez günü genç, yaşlı mutlaka salıncakta sallanılır. Bundan amaç günahlardan arınmadır. (Günahlar sallanırken dökülür.) Erkekler kendi aralarında güreş tutarlar. Kızlar maniler, türküler söyler, çocuklar körebe, çelik-çomak, tura bırakmaca, bezirgan başı gibi oyunlar oynarlar. Kadınların bazıları tepsi çalar. Bir grup hem oynayıp hem söylerler.
Hıdrellez Günü Yemeklerinden Örnekler
Hıdrellez günü hazırlıkları bir gün önceden başlar ve çeşitli yemekler yapılır. Bunlardan bazılarını şöylece sıralayabiliriz:
Yaprak sarması, kapama, oğlak çevirmesi, süt böreği, nohutlu ekmek, pilav, dolma, kurabiye, poğaça, peksimet, sütlü çorba, kavurma, yumurta, kırma, mısır, bulgur pidesi, bakla çorbası, süt paparası, gözleme, güveç, labada sarması, irmik helvası, baklava, büryan, peynir helvası, kalbur tekerlemesi, sütlaç, keşkek v.b.
TEKİRDAĞ’DA MANİ SÖYLEME GELENEĞİ
Tekirdağ’da mani söyleme geleneği eskisi kadar olmasa da bütün canlılığıyla sürmektedir. Mani söyleme kadınlar arasında yaygındır. Tekirdağ’da manilerin söylendiği ortamlar; Kadınlar arası toplantılar, evlenme törenleri (kız görme, kız isteme, nişan, ana kınası, kız kınası, gelin hamamı, düğün töreni, gelin alayı, gelin paçası v.b.), sünnet törenleri (Sünnet kınası, sünnet töreni v.b.), yardımlaşma toplantıları (mısır çekme, bulgur çekme, yufka açma, düğün yemeği hazırlama, çapa yapma, sebze meyve toplama, hasat v.b.), Hıdrellez eğlenceleri, yağmur duası törenleri, bolluk bereket törenleri (cemale çıkma, saya gezme, çiğdem bayramı v.b.), Köy seyirlik oyunları.
Tekirdağ’da maniler bazen karşılıklı söylenir. Hıdrellez evlenme törenleri toplantılarında manilerle atışan kızlara mendil, yazma gibi hediyeler verilir. Eski ramazan gecelerinde davul çalarak kapılarda maniler söyleyen davulcularla birlikte çocuklar da gezerlerdi. Ev sahibi davulcuya mendil, yağlık, havlu v.b. hediyeler verirdi. Davulcunun arkasında gezen bir çocuk bu hediyeleri uzun bir sopaya bağlayarak davulcunun arkasında gezerdi.
Tekirdağ’da toplanan kadınlar mani söylerken niyet tutarlar. Bahtlarına okunan manileri, iyi, kötü diye yorumlarlar. Özellikle sevdalılar, asker eşleri, asker anaları, eşi, oğulları gurbette olanlar niyet tutarlar. Bahtlarına çıkan mani güzelse sevinirler, kötü çıkarsa üzülüp hayra yorarlar.
Tekirdağ’da mani söyleme geleneği, yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, belirli kuralları olan kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşmış bir gelenektir. Tekirdağ manilerinde Tekirdağ insanının düşünce yapısı, beğenisi, sevdaları, özlemleri, dertleri, ortak duygu ve davranışların yansıtılması, yörenin kültürüne ait gelenek ve göreneklerin izleri görülmektedir.
Tekirdağ Manilerinden Örnekler
Elek elek içinde
Elek tekne içinde
Tekirdağ’ın kızları
İpek yelek içinde. Kaşıkçı minaresi
Yanıyor idaresi
Karabezirgan kızları
Beşbin lira tanesi. Postacı gelir gelmez
Kapıyı zillendirir
Benim de bir yarim var
Dilsizi dillendirir.
Yeşil taksi geliyor
Barboros’a gidiyor
Ablam gelin olacak
Sıra bana geliyor. Malkaranın yolları
Sıvayayım kolları
Oğlan sana gidiyorum
Tutsana davulları. Darbukamın ucunda
Yıldıza bak yıldıza
Ben pahalıyım şekerim
Sen ucuza bak ucuza
Malkara bayır olsun
Arkası çayır olsun
Benim gözlerim kara
Yarimin çakır olsun Dere boyu düz gider
İnce belli kız gider
Kız yolunu şaşırmış
İnşallah bize gider Sarı gülüm sararsın
Sararıp da solarsın
Bana yar çok ama
İsterim sen olasın.
Mavilimsin maşallah
Sen benimsin inşallah
Kavuşmadık yar olmaz
Kavuşuruz inşallah. Muratlı’nın yollarını
Sen mi yaptın kaldırım?
Benden başka seversen
Vursun seni yıldırım. Tekirdağ’a giderken
Sol tarafta hastane
Yardan gelen mektubu
Eğlendirme postane.
Karanfil deste deste
Gel beni babamdan iste
Eğer babam vermezse
Kır atını iyi besle.
TEKİRDAĞ’DA BİLMECE SORMA GELENEĞİ
Tekirdağ’da bilmece sorma geleneği eski yıllara oranla önemini kaybetse de sürmektedir. Tekirdağ’da bilmeceler: kızlar, kadınlar ve erkekler arasında kış gecelerinde, akşam sohbetlerinde, çeşitli eğlence toplantılarında evlenme, sünnet törenlerinde bulgur çekme, yufka açma, salça yapma, hasat zamanı imece ve arkadaş toplantılarında sorulmaktadır. Bilmeceler genellikle boş zamanlarda, neşeli ortamlarda sorulur. Toplantılarda bilmeceleri büyükler sorar küçükler cevaplar. Bilmece sorma için özel bir toplantı yapılmaz. Tekirdağ’da bilmece soranlara özel bir ad verilmez. Bilmeceler yaşlılardan öğrenilir. Günümüzde kitaplardan öğrenilen bilmeceler de önemli yer tutmağa başlamıştır.
Bilmece sorulurken sessizlik esastır. Herkes bilmecelerin cevabını bulmağa çalışır. Bilmecelerin cevabını bulma, halk arasında zeka ölçüsü olarak değerlendirilir. Cevabı söylemek için mutlaka bir ceza verilir veya bir şey istenir.
Tekirdağ’da eskiden sorulup günümüze gelen bilmeceler unutulmaya başlanmıştır. Kültür alışverişiyle yeni yeni bilmeceler üretilmektedir. Köy ortamından uzaklaşan gençler köy bilmeceleri dünyasına giremiyor. Eskiden mektuplara manilerin yanısıra bilmeceler de yazılırdı. Bugün yok denecek kadar azalmıştır.
Tekirdağ Bilmecelerinden Örnekler
İki dik dik, iki bak bak
Dört taktak, bir salak
(Eşek)
Ma mari mor ayaklı
Mari törpü yüzlü
Mari diğren bacaklı
Mari güvem yüzlü.
(Hindi)
Pat pat ayaklı
Al al duvaklı
Güzel sesli
Kırmızı fesli
(Horoz)
Lap nedir, Lapis nedir?
Altı ayaklı dört kanatlı
Uçup giden kuş nedir?
(Arı)
Üstten ot biçerim
Altından su içerim
(Koyun)
Atatay matatay
İnce belli Karatay
(Karınca)
Ağaç üstünde kilitli sandık
(Ceviz)
Dört kardeş bir yerde yatar
(Ceviz)
Sarı kız sarkar
Düşeceğim diye korkar.
(Ayva)
Sarı tavuk dalda yatar
Dal kırılır yerde yatar
(Ayva)
Dağ doruğunda
Çilli Fatma
(Badem)
Martı martı masal
Oturmuş bakla satar
(Kurbağa)
Yolda gider, yolcu değil
Ağaca çıkar kedi değil
Yazı yazar katip değil.
(Sümüklüböcek)
Karşıdan baktım çalı çeper
Yanına gittim bir top şeker
(Böğürtlen)
Karşıdan baktın al
Yanına vardım bal
(Kiraz)
TEKıRDAĞ HALK GİYSİLERİNDEN ÖRNEKLER
1- ESKİDEN KADINLARIN GİYDİKLERİ ELBİSELER :
1- Grep : a) Buna yazma, çember, tülbent, şami, kıvrak, tartma ve vala da denir. b) Kare biçimindedir.Kenarlar›, iğne oyaları, boncuk oyaları, çeşitli motifler, tığ işi oyalar, şıkırdaklı kağıttan yapılmış oyalar, mekik oyalarıyla süslenir. c) Genellikle ipek cinsi kumaşlardan yapılır. d) Genellikle beyaz renklidir.Bazan desenli ve renkli de olur.Günümüzde de kullanılan bir baş örtüdür.
2- Fistan: a) Buna mintan da denir. b) Bugünkü gömlek görevini yapar. şalvarın üstüne giyilir. c) şile bezinden, basmadan, divitinden yapılır, önü düğmelidir. d) ışlemeli veya işlemesizdir.
3- Cepken: a) Gömleğin üzerine giyilir. Yelek de denir. b) Saten yada ipekten yapılır. Alıcı renklerle süslenir. ön kısmı işemeli olanları da vardır. Bazıları sırmalarla üslüdür.
4- Şalvar : a) Desenli yada düz renkli olup ayağa giyilir. b) Yünlü dokuma kumaşlardan, desenli basmalardan, satenden yapılır. Genellikle büyük çiçekli kumaşlar seçilir. c) Paçaları dar, ağı mümkün olduğu kadar kısadır. d) Beli uçları işlenmiş uçkurlarla sıkılır.
5- Bindallı: a) Genellikle kadifeden yapılır. b) Hemen hemen ayaklara kadar uzundur. üzeri simle işlidir. Genellikle düğün ve bayramlarda giyilir.
6- Kuşak: a) Buna uçkurda denir. b) şalvarın beline geçirilir ve lastik gürevini yapar, iki ucunda çeşitli işlemeler vardır. Bel iyice sıkıldıktan sonra işlemeleri görünecek şekilde yandan sarkıtılır.
7- Hırka : a) Pamukludan yapılır. b) Mintanın üzerine giyilir.Kadifeden yapılır.
8- Peşli : a) Beli kuşaklı olup, tüm bedeni örten, ayaklara kadar uzun entari (elbise) dir.
9- Kırmalı Entari : a) Beli lastikli olup tüm bedeni örter. b) Pamukludan yapılır.
10- Çetik : a) Buna terlikte denir. b) çeşitli motiflerle yünden örülür.Bazan yapaktan da örülür.
11- Çorap : a) çetiğe benzer fakat ondan daha uzundur.Düz ve sade olanları olduğu gibi çok süslü ve motifli olanları da vardır.
12- Ferace : a)Siyah düz kumaştan yapılır. b)Arkalığı bele kadar gelir.Bu arkalık arkadan başın üzerine atılır.
13- Şalta : a) Bele kadar, sıkı kollu, yakasız, önü iliksiz bir giysidir.Omuzdan kol ağızına kadar uzunlamasına iner.Etekleri kaytanlıdır.
14- Çarık : a) Genellikle manda derisinden yapılır.Ucu sivridir ve işle bağlıdır. b) Urgani denilen ayakkabılar da giyilir. c) Nalın veya takunya adı verilen tahtadan yapılan ayakkabılar da giyilir. d) özel günlerde kalaş kundura adındaki ayakkabılar da giyilir.
15- Para kesesi : a) Tel ile kılıptanla işlenerek yapılan kese.
16- Ziynet Eşyaları: a) Renkli kurdelaya geçirilmiş altınlar boyna takılır. b) ınci boncuklar, nar taneleri (üçgen boncuklar), boyunlarına ve kollarına mavi boncuklar takılır.
17- Yağlık : a)Uçları işlidir. b) şalvarın üzerine takılır.
18- Fıta : a)Kadınların iş yaparken giydikleri giysidir. b) Sık dokunmuş bir önlüktür.Hota da denir. c) Genellikle düğünlerde iş yaparken bu önlükler bağlanır.
19- Üç etek : a) Etekleri üç ayrı pile şeklindedir.Parça parça göründüğü için bu ismi alır.
20- Mendil : a) Ucu işlemelidir.Beyaz rengi yanında diğer renklerde olanları da vardır. b) Boyna bağlanır.
21- Kalaş kundura : a)çok sert bir ayakkabıdır.
2- ESKİDEN ERKEKLERİN GİYDİĞİ ELBİSELER
1- Başa giyilenler : Sarık : a) Takkenin üstüne sarılır.Sarı renkli büyük, kare biçimindedir. b) Bir, birbuçuk metre uzunluğundadır.Kenarlarına sim geçirilmiş uçları püsküllüdür.
2- Fes : a) Koyu kırmızı renkte, uçları püsküllüdür.Silindir şeklinde etrafı biyelidir.
3- Tata : a) Başa bağlanan her günlük şapkadır.Kıra giderken giyilir.
4- Boyna bağlananlar : Mendil : a) Dört köşeli telle yahut kılabadanla işlenmiştir ve beyaz renklidir.Ekoseli olanları da vardır.
5- Çevre : a) Beyaz ve dört ucu işlenmiş kare şeklindedir.Uçları gergefle işlenir.
6- Yağlık: a) Bir tek ucu işlenmiş ve bezden yapılmıştır.
7- Gömlek : a) Beyaz amerikan bezinden yapılır.Geniş kollu, uçları, yaka kenarları ve etekleri oyalanmıştır. b) Ceketin içine giyilir.Mintan da denir. c) Ketenden ve dokumadan da yapılır.
8- Cepken : a) Yelek biçiminde basmadan içi astarlı olarak yapılır.ıçine pamuk doldurulur.şalta adı da verilir. b) Ceketin içine giyilir.Sırmayla da işlenir. c) Kolları tek katlı ve işlemelidir.önü çaprazlıdır.
9- Ceket : a) şalvarın üstüne giyilir.Uzun kollu ve işlemelidir.
10- Potur : a)çuhadan yapılmış, kaytanlı pantolondur. b) Yukarı kısmı geniş, paçalara doğru daralır. c) Genellikle siyah ve lacivert renktedir. d) Dokuma kumaşlardan yapılarak boyanır. e) Poturun uçkurluğuna uçkur geçirilir.ıki ucu yanlara sarkıtılır.Poturun dizden aşağı tarafları düğmelidir.
11- Uçkur : a) Patiskadan ya da yapağıdan dokunarak yapılır.
12- Kuşak : a) 2-3 metre boyunda genellikle kırmızı renktedir.b) Bele dolanır.30-40 cm.genişliğindedir.
13- Palto : a) Buna gocuk ismi de verilir. b) ıçi genellikle tüylü olur.
14- Çorap : a) Yünden veya yapağıdan elde örülerek yapılır. b) Düz, sade olanları yanında süslü motifli olanlar daha çok kullanılır.
15- Ayakkabılar : Tulumbacı : a) Deriden yapılır. b) Deri bir kaç kat üst üste getirilerek taban k›smı yapılır.üst kısmı ise tek bir kat deriden yapılır. c) Bu ayakkabılar kış için kullanılır.
16- Çarık : a) Bir tek kat hayvan derisinden yapılır. b) ıplerle ayağa sıkıca bağlanır. c) Genellikle yazın tarlaya giderken giyilir. d) Bunlardan başka mes ve çizme de giyilir.
17- Para kesesi : a) Meşinden ya da bezden yapılır. b) Ağzından bir ip geçirilerek büzülür.Meşinden olanların ise ağzına çıt çıt dikilir.
TEKİRDAĞ EFSANELERİNDEN ÖRNEKLER
1- ANAOĞUL KÖYÜNÜN EFSANESİ
Bu köy kurtuluş savaşında düşmanlar tarafından ele geçirilmiş, eli silah tutan erkekler savaşa gitmiş, köyde yalnızca çocuklar, kadınlar va yaşlılar kalmış.Düşman köye girince yaşlıları toplayıp büyük bir binaya kapatmış.Bu ihtiyarlara günlerce işkence etmiş, ıslak urganlarla dövmüşler.Yaşlılara yapılan bu işkencelere dayanamayan bir erkek çocuk düşman askerlerine saldırmış.Askerler onu yakalayıp köy meydanına getirmişler.çocuğun annesi oğlunu orada görünce köy meydanına doğru koşmaya başlamış.Düşman askerleri ateş etmişler.çocuk ve annesi birbirine sarılmış halde bulunmuş.şehit olmuşlar.Köyün adı da “Anaoğul” olarak kalmış.
Anaoğulun mezarı köyün ortasındadır.Daha sonra türbe haline getirilmiştir.
2- ARZULU KÖYÜ EFSANESİ
Bu köyde bir zamanlar Arzu Baba adında bir ihtiyar varmış. Arzu Baba her gece köyün etrafını bir kere dolaşıp, ne olup bittiğini öğrenirmiş. O zamanlar düşmanlar çete halinde köylere saldırıp yağma ederlermiş. Yine bir gece düşmanlar Arzulu Köyüne saldırmışlar. Arzu baba köyü tek başına düşmanlardan korumuş. Arzu Baba öldüğünde de tüm köy ardından ağlamış.Ona köyün kenarında bir türbe yapmışlar. Köye de Arzulu Köyü denmiş.
Hala türbenin yakınında oturan bir aile her cuma akşamı burada mum yakar.
3- ALMALI EFSANESİ
Tekirdağ’ın ilçesi Malkara’ya bağlı Elmalı köyünün, adının nereden geldiğine dair söylenen bir efsanedir.
Elmalı köyü yakınında bir kale varmış. Türkler Rumeli’ye ilk geçtiklerinde kalede yabancılar varmış. Türkler, Trakyaya ilerlerken bu kaleyi kuşatmışlar. Kale için devamlı “Almalı, almalı, burayı mutlaka almalıyız” diyorlarmış. Türklerin bu arzuları gerçekleşince kalenin yakınındaki köye Almalı köyü adını vermişler. Ancak köyün adı daha sonra Elmalı olarak değişmiştir.
4- BARBAROS YOLUNUN EFSANESİ (KRAL YOLU)
Tekirdağ’a bağlı deniz kenarında bir köy olan Barbarosta bir bey varmış. çok önceleri Tekirdağ Beyinin oğlu Barbaros beyinin kızına aşık olmuş. Babasından kızı istemesini rica etmiş. Barbaros Beyi kızını bir şartla verecekmiş. Bu şartta Tekirdağ’dan Barbarosa kadar denizin hemen yanından bir yol yapılmasıymış. Tekirdağ Beyi yolu yaptırmış. Böylece çocukları birbirleriyle evlenmişler. Bir gün Tekirdağ’dan Barbarosa giderken deniz çok dalgalıymış. Deniz kenarındaki yolda giden araba, atlar ve iki genç dalgalara kapılarak uçsuz denizde boğulmuşlar. Barbaros Beyi gençlerin ölümünden (yolun yapılmasını istediği için ) kendini sorumlu tutmuş.
O zamandan beri denizin içinde taşlardan bir yol bulunmaktadır. Ancak, bazı kısımları çökmüş ve üzerini midyelerle yosunlar kaplamıştır.
5- YUKARI SIRTKöYüNüN BEDDUALANMASI EFSANESİ
Tekirdağ’a 15 km. uzaklıkta olan Sırtköy’ün beddualandığı söylenir. Bir gün köye bir derviş gelmiş. Kaç evden su istediyse hiç bir ev su vermemiş, git kuyudan su al, demişler. Derviş de köylülerin böyle yapması üzerine “Kuyularınız kurusun, köyünüz 32 haneden fazla olmasın” demiş. Bundan sonra kuyular kurumuş. Köy 25 hanedir. Su ihtiyaçlarını Aşağısırt (Yeşilsırt) köyünden karşılarlar.
6- SARI KIZ
Yıllar önce Tekirdağ’da sarı kız adında bir kız varmış. Bunlar ninesiyle bir mağarada yaşarlarmış. Bunların çok sevdikleri bir keçileri varmış. Keçinin bir memesinden bal, diğerinden süt akarmış. Bir gün sarı kız keçiyi sağmaya gitmiş, bir ses duymuş “haykırarak mı geleyim? Kükreyerek mi? “ kız çok korkmuş. Gidip ninesine anlatmış. Ninesi de “Haykırarak gelmesini söyleseydin” demiş. Ertesi gün sarı kız tekrar mağaraya gitmiş. Aynı sesi duymuş. “Haykırarak gel” demiş. O anda büyük bir gürültü işitilmiş. Sarı kız kaybolmuş. Yapılan sarı kız tekkesine dilek dileyip, mum dikerler. Bu türbe Kız Enstitüsünün yanındadır.
7- BARDAKLI BABA EFSANESİ
Karaevli köyüne ait bu efsane savaş zamanında geçmektedir.Köyün olduğu yerde savaşlar oluyormuş.Savaş sırasında Karaevli denilen bir adam tek bir çanakla susayan tüm askerlere su veriyormuş.Bu arada çanağındaki su hiç bitmiyormuş.Ancak, osırada bir düşman askerinin kılıcıyla vurması sonunda Karaevlinin kafası uçmuş.Fakat kafasını eline alarak yürümeye başlamış, görenler çok şaşırmışlar.Bir süre sonra Karaevli yere düşmüş.Düştüğü yere türbesi yapılmış.
Karaevli’ye de Bardaklı Baba denilmiş.
8- KARACAKILAVUZ EFSANESİ
Karacakılavuz isminin bir efsaneye dayandığına inanılır.Köyü, Bulgaristan’dan gelen 82 muhacir kurmuştur.Bunlar on aile olup yerleşecek yer ararlar.Bu sırada önlerine çıkan karaca onlara epeyce öncülük eder.Göçmenler bu sırada ahşap, terkedilmiş bir bina bulup onun yanında kalmayı düşünürler.Bulundukları yere isim verirken “Bize bu karaca kılavuzluk etti.O yüzden buraya karaca kılavuz adını verelim” diye düşünmüşler.Böylece köye Karacakılavuz denmiş.
TEKİRDAĞ TÜRKÜLERİNDEN ÖRNEKLER
İNCE GİYERİM İNCE
öyküsü : Bir pazar günü iskeleye gemi yanaşır.Mürettebatı karaya iner.Bir subay, karşıki evlerden birinde bir kız görür aşık olur.Kız da subayı beğenir.Camdan seslenir :
ınce giyerim ince
Pembe yak›şır gence
ınsan bir hoş oluyor
Sevdiğini görünce
Ooo sen yana ben cama
İkimizin resmini çıkarsınlar yan yana
Derelerin çakılı
Nerden aldın akılı
Döne döne oynuyor
Ağabeyimin çakırı
Ooo sen yana ben cama
İkimizin resmini çıkarsınlar yan yana
BAĞA GİRDİM BAĞ BUDANMIŞ
Bağa girdim bağ budanmış
Bağa bülbül dadanmış
Onbeş yaşında da
Nazife de hanımım
Kimlere aldanmış
çıktım şarköyün yoluna
Sıra sıra zeytinler
Onbeş yaşında da
Nazife de hanımıma
Yazık ettiler
O tepeden bu tepeye
Oyun olur mu?
Onbeş yaşında da
Nazife de hanımıma
Doyum olur mu?
ÇAVUŞ
Gide gide gitmez oldu dizlerim
Ağlamaktan görmez oldu gözlerim
El oğluna geçmez oldu sözlerim
Beri gel a yarim beri gel ben adam yemem
Ellerin yarine benim ol demem
Gide gide iki balkon arası
Yaktı beni kaşlarının karası
Bilmem sevda, bilmem bıçak yarası
Beri gel a yarim beri gel ben adam yemem
Ellerin yarine benim ol demem.
Gide gide bir meşeye dayandım
Dayandım da al kanlara boyandım
Vurma çavuş ben dünyama doymadım
Beri gel a yarim beri gel ben adam yemem
Ellerin yarine benim ol demem.
MANDALARI KARAMAN
Mandaları karaman
Kaybolursa aramam
Ben bir esnaf kızıyım
çiftçilere yaramam
Of aman dağlar engine
Ana baba dinleme git dengine
Mandaları malaklı
çeşmeleri yalaklı
Tekirdağ’ın kızları
Hepsi alma yanaklı
Of aman dağlara bağlara
Annem verse ben gitmem
Yüz koyunlu ağalara
Dere boyunda tütün
Yaprağı bütün bütün
O yar benim olmazsa
Tekirdağ yansın bütün
Of aman yansın dağlar engine
Analar kız doğuruyor
Vermiyorlar dengine
KEMALLER TÜRKÜSÜ
Boynumdaki Osmanlı
Vuruyor dizlerime
Bu sabah yari gördüm
Ne mutlu gözlerime
Gümbürdesin Kemallerin kuyusu
Yarim güzel ayrılamam doğrusu
Bir tane nişasta
ışittim yarim hasta
Hasta mısın a yarim?
Yazdırayım bir muska
Gümbürdesin Kemallerin kuyusu
Yarim güzel ayrılamam doğrusu
Masa üstünde koku
Al şu mektubu oku
Seni sevdim seveli
Girmez gözüme uyku
Gümbürdesin evimizin kuyusu
Yarim güzel ayrılamam doğrusu.
TEKİRDAĞ MUTFAK KÜLTÜRÜNDEN ÖRNEKLER
TARİHİ GELİŞİMİ
Bilindiği gibi Tekirdağ ve çevresinde yerleşen vatandaşlarımız ;Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşa ve 1.Murat Beyle beraber yöremize göç eden Gazi Dervişler, Ahı Dervişler ve Yürük, Türkmen dediğimiz vatandaşlarımızdan teşekkül etmiştir.1854 yılından sonra Karadeniz üzerinden Balkanlara yerleşen Kırımlılarla beraber 1876/1877 Osmanlı-Rus Savaşı kısaca 93 harbi denilen savaş sonrası Bulgaristan, 1924’te mübadele ile gelen Selanik, Serez, Yenice göçmenleri , Makedonya ahalisi, 1930-34 yılları arasında Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi olan ahali Trakya ve çevresinde mevcut kasabalar, çiftliklere yerleşmişler kendi mutfak kültürlerini getirmişlerdir.Yörenin yerli ahalisinin zengin mutfak kültürü karşısında kendi mutfak ve yemek kültürlerini muhafaza etmişlerdir.Sonuç olarak Tekirdağ ve çevresinde çok zengin bir MUTFAK KüLTüRü meydana gelmiştir.
TEKİRDAĞ KÖFTESİ
Bu köftenin bir adı tat köftesi, diğer bir adı ise Hacıköylü köftesidir.Aslen Hayrabolu Alacaoğlu köyünden Tekirdağına gelen ve kebapçı Hüseyin Ağa tarafından piyasaya tanıtılmıştır.Hüseyin Ağadan köfteciliği öğrenen Hacıköylü Hüseyin ve çocukları hem yoğurtçuluk hem de köftecilik yaparak bu iki ürünü de tanıtmışlar ve Hacıköylü köftesi zamanla Tekirdağ Köftesi adını almıştır.Tekirdağ köftesinin ünü Türkiye çapında yayılmış olup, halen T.S.E. damgası alınarak ve vurularak hazır şekilde vakumlanıp paketler halinde satılmaktadır.
1 kg orta yağlı Parça et (sığır daha yumuşak dana eti ise sıkı ve sert gelir.)
75 gr bayat ekmek
1 baş (ufak) soğan
Ufak bir diş sarmısak
Bu karışım hep beraber makinada çekilir.Sonra içine baharat olarak
1/2 çorba kaşığı kimyon
1/2 çorba kaşığı tuz
1/2 çorba kaşığı taze çekilmiş karabiber
1/2 çorba kaşığı pul kırmızı biber
1/2 çorba kaşığı karbonat
Evvelce çektiğimiz kıyma içine konur ve yoğurulur.Yeniden çekilir.Normal kapta bir gece bekletilir.
Pişirilmesi:
Kömür (mangal) ufak parçalar halinde kırılır, kömür ızgarası içine yayılır.Izgara üstübü ile yağlan›r ve ızgara oluğuna yağ konur.
Köfteler yapışmasın diye ızgara silinir.15 grlık yuvarlak köfteler, maşa ile ızgara yağlığındaki yağa bulanıp, ızgarada pişirilir.
CİZLEME
Su, maya, tuz, un karıştırılarak boza kıvamında bir hamur elde edilir.Bir müddet bekletilip hamur mayaya geldikten sonra saç kızdırılır.Cezve ile hamur ince bir tabaka halinde kızgın saçın üstüne dökülür.Hamurun piştiği üzerindeki deliklerin oluşmasından anlaşılır.Cizlemeler piştikten sonra ise üzerine tereyağ sürülür.Arzu edilirse toz şeker serpilir, bal sürülür bu şekilde servise sunulur.
HÖŞMELİM
Malzemesi:
Tuzsuz ve taze peynir, un, şeker, tuz.
Yapılışı:
Peynir bir tencereye konur.Orta şiddetli ateşte eritilen peynire çok az tuz ilave edilir.önceden ölçüsü belirlenen un katılarak sürekli karıştırılır.Unun miktarı çok önemlidir.Daha sonra şeker ilave edilerek karıştırmaya devam edilir.Kıvamında olabilmesi için peynirin tencerenin içinde yağ çıkararak dönmesi gerekir.Yağ salmaz ve iyi dönmezse çok lezzetli olması beklenmez.Yaklaşık 25 dakika süren pişirme ve çevirme işlemi sonrası genişçe bir tepsiye boşaltılır.
üzerine toz şeker serpilir.Kaşıkla dikey olarak kestirilerek yağın yukarı çıkarılması sağlanır.Sıcak yenir.
Höşmelim için hazırlanan peynire kullanılan peynir mayası oranı ile tuzsuz peynirin tatlı haline getirileceği zaman iyi ayarlanmalıdır.çok taze olan peynirden veya çok bekletilen peynirden iyi höşmelim elde edilimez.Peynir tadılarak bu kıvam anlaşılabilir.
AKITMA
Malzemesi:
Hamur için:1 kg un, 2 yumurta, bir miktar su, 1/2 kg yoğurt
üstü için:1 tavuk, 1 baş soğan, karabiber, tuz
Yapılışı:
Yumurta ve su çırpılır.Un ilave edilir.Sıvı bir hamur elde edilir.Bu hamur azar azar teflon tavada pişirilir.Pişirilen hamur bir tepside üst üste dizilir.Diğer taraftan tavuk, soğan, tuz, karabiber bir tencerede pişirilir.Pişirilen tavuğun suyu hamurların üstüne dökülür.En son pişen hamurlar kare olarak kesilir ve tavuk etleri üstüne serpiştirilir.Yoğurt da dökülür.
KAÇAMAK
Malzemesi:
Mısır unu, su, tuz, tahin, pekmez, tereyağ.
Yapılışı:
Isıtılan sıcak suyun içine mısır unu salınır.Mısır unu ve su bir oklava ile karıştırılır.Koyulaşıp patlar hale gelince kaçamak tepsiye dökülür.Ortası açılır.çukura eritilmiş tereyağı dökülür.Veya tahin ile pekmez dökülür.
PEYNİR HELVASI TATLISI
Malzemesi:
Tuzsuz peynir, 4 yumurta, yarım sanayağı, un, irmik ve karbonat.
Yapılışı:
Tuzsuz peyniri tencereye koyup eriyinceye kadar kaynatın.Peyniri tencereye koyduktan sonra yarım çay kaşığı karbonat, 1 çorba kaşığı irmik koyup eriyinceye kadar kaynatınız.Eridikten sonra 4 yumurtanın sarısını ve şekeri kapağa koyup karıştırın ve sonra erimiş olan peynire yavaş yavaş karıştırarak dökün.Yumurtayla kaynadıktan sonra içine ununu dökün.Unu dökerken sürekli karıştırın.Koyulaşıncaya kadar unu, daha sonra altına sanayağı koyup karıştırmaya başlayın.Piştikten sonra ateşten indirip, sıcak servis yapın.
HAYRABOLU TATLISI
Malzemesi:
1 kg tuzsuz peynir, 8 yumurta, 250 gr un, 250 gr irmik, 2 çay kaşığı karbonat.
Yapılışı:
Peynir kıyma makinesinde makine yoksa elle yumuşatılır.ıçine 8 yumurtanın 2 sinin akı ayrılarak hepsi kırılır.Unla irmik beraberce, Karbonatla birlikte yoğurulur.Karışım kulak memesi yumuşaklığında olunca, hazırlanan altı yağlanmış tepside orta ısıda 45 dakika pişirilir.Piştikten sonra 1250 gr su, 1 kg toz şekerle yapılan şerbet kaynamaya başladığı zaman tatlılar kepçe ile içersine atılır.
20-25 dakika bastırmak sureti ile kaynatılan tatlılar tabağa konarak servis yapılır.
BULAMA
Malzemesi:
üzüm suyu, çöğen, toz şeker, ceviz içi, şıra toprağı.
Bulama tavası, tahta büyük kaşık, üzüm teknesi.
Yapılışı:
Trakyada bağcılık en çok Tekirdağ ve Kırklareli civarı ile Kırcasalih beldesi civarında yapılmaktadır.Bulamanın ilk malzemesi de üzümden elde edilen şıradır.
Bir tahta tekne içine konan olgunlaşmış üzümler ayakla veya çizme ile çiğnenir.çıkan üzüm suyu (şıra) kazan içinde bir gün bekletilip, çöğen kaynatılıp şıra içine konur.Karışımın rengi kararana kadar şeker ilave edilir.şıra pekmez kıvamına gelinceye kadar kaynatılır Ateşte emdirilir.çöğen suyundan köpük yapılıp içine atılır.Kazan içinde büyük bir tahta kaşıkla köpükleri alınır.Konu komşu hep beraber büyük bakır kazan içinde tahta kaşıkla karıştırdıkları malzeme beyazlaşmaya başlayınca ateşten indirilir.Kaplara boşaltılır.üzerine ceviz içi serpilir.Teneke kutularda veya kavonazlarda muhafaza edilir.
İNCİR TATLISI (DOLMASI)
Arzu edilen miktarda inciri ılık suda yumuşatarak yıknır. ıç cevizi döver şekerle karıştırılır.Bu karışımı, yumuşamış ve sapları çıkarılmış incirleri sudan çıkarıp, içlerini el ile genişletip, incir içine doldurulur. Tereyağ sürülmüş tepsiye dizeriz. Ateşte bir miktar kaynatılır. Bol şekerli su veya süt ilave edip pişirerek, üzerine tereyağı haşlanır.
YOĞURTLU KUZU ETİ (ELBASAN TAVASI )
But tarafından bir kg. kuzu eti.
Az miktarda tereyağ.
Bir baş soğan.
Tuz, yeterince su,
1/2 kg. yoğurt, bir bardak un, iki yumurta,
Kuzu eti dilimler ve parçalar halinde bölünür. Etlerin iki tarafıda tereyağında biraz kızartılır. Sonra su katılıp iyice pişene kadar haşlanır. Başka bir yerde; yağurt, un, et suyu karıştırılıp, biraz pişirilir. çok hafif ateşte yumurta sarıları ilave edilip, iyice karıştırılır. Kaba ve parça etler tepsiye yerleştirilir. üzerine hazırlanmış sos dökülür. Fırına verilir. ıyice pişince servis yapılır.
ÇENEÇARPAN ÇORBASI ( HAMUR ÇORBASI)
Malzemesi:
Un, su, yumurta, limon, süt.
Yapılışı :
Yumurta limonla terbiye edilir. Hamur oklava ile kalın bir şekilde açılır. ıçine un serpip tekrar oklavaya sarılır. Oklava çekilerek kalan hamur parça parça kesilir.(parmak büyüklüğünde) Süt ve su karıştırılarak kaynatılır. Kaynama devam ederken hamurlar, tuz ve terbiye edilmiş limon suyu ile yumurta bu karışımın içine atılır. çorba pişince sıcak olarak servis yapılır.
UMAÇ ÇORBASI
Malzemesi :
Yağ, salça, un, su, tuz, nane.
Yapılışı :
Yağ kızdırılır. Salça ilave edilerek su ve tuz katılır. Unla karıştırılıp katıca hamur yapılır. Küçük parçalara ayrılan hamur pişirilir, servis yapılırken üzerine nane serpilir.
TEKİRDAĞ ÇOCUK OYUNLARI
çocuk oyunları, oynandığı toplumun kültüründen izler taşır.çocuk oyunlarında yaşanılan toplumun gelenek, görenek ve inanışlarını görürüz.çocuk oyunları bir yörenin zenginliğinin göstergesidir.
Tekirdağ çocuk oyunlarından örnekler :
1- Adını bil tut 2- Alaydan bulaylan 3- Ambara vurdum bir tekme 4- Annem beni kapt›rmaz 5- Ateşlik 6- Avul 7- Babanı dik 8- Bak bak 9- Uzuneşek 10- Can almaca 11- Canlı halit 12- Canlı halat 13- Cevizcik 14- çapar 15- çember 16- çalo çalo 17- çıldırdı 18- çıkıdık 19- çil vurdu 20- çizgicik 21- Dokuz taş 22- Dızdıran 23- Diyojen 24- Ende turan 25- Esir almaca 26- Tozgülü 27- Fındık 29- Harmancı 30- Kabakçı başı 31- Kutu kutu pense 32- Kamacık 33- Koyun kapmaca 34- Kum kum 35- Malmuç kalkuç 36- Pıtle 37- Piliçli tavuk 38- Tabya kapmaca 39- üçtaş 40- Yalancı çoban 41- Tintin 42- Uzun urgan 43- Köpek kazığı 44- şır şır 45- Zalaka v.b.
TEKİRDAĞ HALK OYUNLARI
Tekirdağ halk oyunları, birçok yörenin aksine köylerde günümüzde de yaygın bir biçimde oynanmaktadır.
Tekirdağ halk oyunları düğünlerde, bayramlarda, özel günler ve her türlü törenlerde oynanır.
Tekirdağ halk oyunları üç bölümde incelenebilir.
1- Karşılama töreninde oynanan oyunlar
2- Ağırlama töreninde oynanan oyunlar
3- Uğurlama töreninde oynanan oyunlar
Oyunlardan örnekler :
1- Cevriye 2- Karayusuf 3- Arzu ile Kamber 4- Debreli Hasan (Hasancık) 5- Tekirdağ Karşılaması 6- Lenka 7- Kampazı 8- Tekirdağ Kasabı 9- Karadağ Karşılaması 10- Sirto 11- Gayda 12- çoban 13- Eşkiya 14- Yeşillim 15- Arnavut Gaydası 16- çam 17- Naile Hanım 18- Karatoprak 19- Mayadağ Kol Oyunu 20- Dyran Kasabı 21- Börülce 22- Rayle 23- Galanata 24- Alaybey 25- Mustabey 26- Bymist 27- Karaçalı 28- Gacal Karşılaması 29- Kaçamak 30- Ali Paşa.
TEKiRDAĞ ADETLERİNDEN ÖRNEKLER
SEDENKA
Köy kadınlarının kendilerine mahsus eğlencelerindendir. Sedenka kelimesi Bulgarcadan geçmiştir. Sedenka üç çeşit yapılmaktadır. Birincisi konu komşunun toplandığı bir gecedir. Bir nevi yardımlaşmadır. Bulgur çekilir, pazı açılır, sahbet edilir. Kızlar darbuka çalıp şarkı söylerler. özellikle kabak ve mısır yenilir. ıkincisi söz kesimi için toplanıldığında kızın ailesinden söz alınırsa damat adayına kızdan alınan mendil götürülür. Eğlence yapılır. üçüncüsü ise harman zamanı yapılan sedenkadır. Ayçiceği veya mısır döğülüp soyulurken toplanılır.
KOLADA GECESİ
Kiş yarısına 28 gün kala yapılır. Bir çok köylerde l8 Ocak gecesi yapılır. O akşam her evde kabak pişirilir. Büyükler kabak yemeyen evin kaçaklerini karakaçanlar sırtına biner diye korkuturlar. O gece fala bakmak adettir. Kolada gecesi kabak pişmeyen evde domuz eti pişeceği inancı yaygındır.
DELİMOLU
Bayram geceleri on, onbeş yaş arası erkek çocuklar köydeki bütün evleri gezerek para, hediye ve yiyecek toplarlar. Bu gezmede çocuklar ev sahiplerini dışarıya çıkarmak için maniler söylerler. Hediye vermeyen olursa
Ak taş kara taş,
Vermeyen kurtsuz baş,
Diyerek kızdırırlar.
CEMAL (CEMEL)
Köylerde mahsul ekimi sonunda bol ve bereketli ürün dileğiyle tertiplenir. Köy gençleri posteki ve minderlerde deve kılığına girerler. Bellerine ve diğer kısımlarına çanlar takarlar. Gizli olarak tertiplenen bu eğlence gece yapılır. Gençler cemali bağrısa çağrışa ev ev dolaşırlar.Her evden para veya buğday alırlar. Vermekte ısrar edenleri o gece uyutmazlar. ıki ayrı köy cemalleri karşılaşınca kan şarttır. çok kez kavgaların ölümle sonuçlandığı görülmüştür. Bazı köylerde cemal mezarlıklarına rastlanır. Tekirdağ’ın 10 km. dışındaki Kaynarca çeşmesi yanında bile bir cemal mezarlığı vard›r. Bu mezarlıkta, çarpışarak ölen Güveçli Köyü ile Nusratlı Köyü cemalleri yatmaktadır. Aynı şekilde Ferhedanlı köyünde de bir cemal mezarlığı vardır.
TAVUK GECESİ
Senenin belli günlerinde tavuk geceleri düzenlenir. Tavuk gecesinde komşular birbirlerini çağırıp mısır pişirirler. Kimin çok misafiri gelirse o sene o evin tavuğunun çok olacağına inanılır. Diğer bir inanca göre de tavuk gecesinin sabahı ilk olarak kapıyı kadın açarsa o sene evin bütün civcivleri tavuk, erkek açarsa horoz olacağı inancı yaygındır.
ÖRFENE
Hafta veya onbeş günde bir yapılır. Lokma yapılıp kabak pişirilir. Kış eğlencelerindendir. Maniler, türküler söylenir. Kadınlar arasında olur.
BOCUK GECESİ
Bu adet hıristiyan adetidir. Balkanlardan gelen muhacirler bu adeti getirmişlerdir. Bocuk gecelerinde toplanır, mısır, kabak pişirilip yenilir eğlenilir.
Eski Kasımın sekizinden altmış bir gün sonra olan bu gece de hıristiyanlar besledikleri domuzları öldürürlermiş.
Bocuk gecesi, önceden yapılan baklava dama konurmuş. ınanışa göre bocuk dede gelecek ve baklavanın kenarından yiyecekmiş.
Bocuk dedenin baklavayı yemesi için üç defa:
– Al Bocuk dede saralia (Baklava) diye seslenirlermiş.
KIRK UÇURMA
Bebek otuzyedi günlük olunca bir bakır su ısıtılır. Kaymamış suyun içine bir altın atılır. Bir yumurtanın tepesi delinip içi çıkarılır. Sonra bu tepesi delik yumurtanın içine su doldurularak, bakırdaki suyun içine kırk kez boşaltılır.
Kırkı kırkladım
Kırkbirinde pakladım.
deyip bebek o su ile yıkanır. Bebeğin annesi de aynı şekilde yapılan sudan yıkanır. Akşam üzeri veya öğleden sonra bebek uzak yerlere gezmeğe götürülür. Uzak yerlere gidince bebeğin sesinin güzel olacağı inancı yaygındır.
DİL DEĞDİRME
Hastalıklı olan kimselere kefaret için yapılır. Bu kefaret şöyle yapılmaktadır. Bir tasa su doldurulur. Bu tas içindeki su okunur. Sonra tastaki okunan suya kırk bir kişinin dili değdirilir. Yanlışlık olmasın diye her dilini değdiren suyun içine bir mısır tanesi atar. Kırk bir kişi dil değdirdikten sonra mısırlar çıkartılır. Hasta olan kişi bu su ile yıkanır.
ADIM PEKSİMETİ – ÇÖREĞİ
Henüz adım atmaya başlayan çocuklar için yapılan bir adettir. çocuk adım atmağa başladığı zaman annesi çevrede geçerli ne ise, peksimet, çörek yada susamlı, nohutlu küçük ekmekler yapar. Yapılan peksimetlerden birinin içine para koyarlar. Bu peksimetler komşulara dağıtılır. ıçinde para olan peksimet kime çıkarsa o çocuğa bir hediye alır. Bazı yerlerde buna adım çöreği, adım turtası, adım papasıda denmektedir. Yapılmazsa çocuğun düzgün yürüyemiyeceğine inanılır.
DİŞ BUĞDAYI
Yeni dişleri çıkmaya başlayan bebekler için yapılır. Buğday kaynatılır. Gece komşular çağrılır. Bir çok ikramlarda bulunulur. Bunların yanısıra kaynamış buğdaylar tabak tabak ikram edilir. Tabağa konan buğdayların birine para konur. Para kimin tabağında çıkarsa, o bebeğe hediye alır. Otuz iki tane buğday ipe dizilir. ıpe dizilmiş buğdaylar bebeğin omuzuna asılır. Bebeğin omuzundaki buğdayı görenler bir tane kırıp başından aşağı atar. ınanışa göre bu adet yapılırsa bebeğin dişleri sağlam olurmuş.
KİRAZ EĞLENCELERİ
Kiraz zamanı bağı olanlar bağlarına, bağı olmayanlar ise ağaçlık yerlere kirazları ile giderler, yemek yiyip eğlenirler.Bağlarda salıncak kurulur. Türküler maniler söyleyerek eğlenceler yapılır. çocuklar kirazdan küpeler yapıp, birbirlerine kirazla boyayıp şakalaşırlar. Bu eğlenceler son senelerde kiraz festivaline dönüştürülmüştür. Tekirdağ Kiraz Festivali, her yıl artan bir ilgiyle izlenmektedir.
TEKİRDAĞ KİRAZ FESTİVALİ
KİRAZ YAYLASI
şu gördüklerin Kiraz ağaçlarıdır
Ki, böyle çıplak kalmazlar
Günü gelir uzun olur yeşilin ömrü
Zannedersin solmazlar.
Bizim buralarda
Kiraza çıkmayan kızı almazlar.
Arif Nihat Asya
Tekirdağ denilince akla hiç kuşkusuz yurt ekonomisine katkısı olan tarımı, özellikle buğday ve ayçiçek üretimi geliyor. Ama kirazı da unutmamak gerekiyor.Görünümü, lezzeti ve adına düzenlenen festivali ile kirazın Tekirdağ’da ayrı bir önemi var.
Yaklaşık yarım asra damgasını vuran ve o zamandan bu yana festivallerin simgesi olan kiraz Tekirdağ’lıların ve festivalin baştacıdır.
Ozanlar baştacı olan kirazın üzerine anlamlı yazılar yazmışlar, şiirler üretmişler, rengini ise genç kızların dudağına benzetmişler.
Tekirdağ’lılar da kirazın üzerine önce cümbüş hazırladılar. Daha sonra cümbüşün adını festivale dönüştürdüler.
Cümbüşle festivalin kısa öyküsüde şöyle…
Ilk Kiraz Cümbüşü 1961 yılında Naip Köyü’ndeki büyük çınar ağaçları altında başladı. 4 gün süren Cümbüş Naip Köyü kavakları altında sona erdi. 1968 yılına kadar Cümbüş olarak kutlanan Kiraz Bayramı, 1964 yılında o zamanın Valisi Kadir DEMİREL zamanında Festival olarak kutlanmaya başlandı. Kiraz Festivali günümüze kadar arlıklı olarak devam etti. Son yıllarda Tekirdağ Belediyesi’nin bir etkinliği haline dönüşen Tekirdağ Kiraz Festivali’nin adına “Geleneksel” dendi.
GELİN ORUCU
Düğün adetlerindendir. Gelin adayı düğünden bir gün önce oruç tutar.
BAĞ BOZUMU
Eylülde üzümler toplanacak hale gelince konu komşu toplanarak bağlara gidilir. Yemekler yenir, eğlenilir. Bağdaki üzümler toplanır.
SANDIK KALKMAZ
Gelin çeyizini almağa gelen erkek tarafı çeyizi götüreceği zaman, kız tarafından bir çocuk sandığın üzerine oturur. Gerekli bahşişi almayan çocuk kalkmaz. ıstediği para verilince çeyiz gider.
YAĞMUR ÇÖREĞİ
Yağmur yağmadığı zaman meydanda ateş yakılır. Saçta pişirilen çörekler fakirlere dağıtılır.
MART İPLİĞİ
Genç kızlar Mart ayında ellerine kırmızı ve beyaz renkli ip bağlarlar. Bu ipi bir ay çıkarmazlar. Sonra bir taşın altına koyarlar. Taş kaldırıldığında karınca görülürse, gideceği yerin zengin olacağına ait bir inanç vardır.
MECİ (İMECE)
Bir komşunun diğer komşuları yardıma çağırmasıdır. Koyun yapağılarının temizlenmesi, mısır soyulması için yardım edilir. Ev sahibi ikramlarda bulunur. Geceyi sohbet ederek, türkü, mani söyleyerek eğlenceli birşekilde geçirirler.
13 ) TEKiRDAĞ İNANIŞLARINDAN ÖRNEKLER
– Gün battıktan sonra bir evden ötekine süt verilmez, verilirse sığırda bir hastalık çıkacağına inanırlar.
– Cuma günü cuma namazı kılınmadan bir işe başlanmaz. çamaşır yıkanmaz, cuma gecesi dikiş dikilmez. Yapılırsa iyiye yorumlanmamaktadır.
– Geceleri; aynaya bakmak, saç taramak, tırnak kesmek, sakız çiğnemek, ıslık çalmak iyiye yorumlanmaz.
– Evin üzerinde bay kuş öterse o evden ölü çıkarmış gibi kötüye yorumlanmaktadır.
– Akşam ezanından sonra dışarıya kül dökülmesi, köpeğin ulaması, eşik üstünde oturmak iyi sayılmaz.
– Uzun yola çıkanın, askere gidenin arkasından, zaman su gibi aksın gelsin inancıyla su dökülür.
– Köyde insan öldüğü gün, dışar›ya çöp atılması, cenaze gömülünceye kadar çocuk uyutulması iyiye yorumlanmaz.
– Yeni doğan çocuk kırk günlük oluncaya kadar, evde yalnız bırakılmaz. Dışarıya çıkarılmaz.
– çocuk doğunca göbeğine bir miktar kahve veya çörekotu konur. Yedi gün sonra yıkanır.
– çocuk kırk günlük olunca kırk uçurma adedi yapılır. çocuk yakın komşu akrabalara götürülür. Bu gezi zengin bir eve yapılırsa çocuğun zengin olacağına inanılır.
– Saçı kesilen çocuğun kesik saçı camiye veya okula götürülür. Böylelikle çocuğun zihninin açılacağına, okumuş olacağına inanılır.
– çocuk konuşmaya ilk başladığı zaman bir komşuya bahşiş verilir.
– Ay tutulması: Ay bir yılan(ejderha, cinler,periler) tarafından tutulur. Ayın kurtulması için gece uykuya yatılmaz. Korkutmak için silah atılır.
– çocuk yürümeğe başlasın diye , ikiz kardeşler tarafından cuma günleri koltuk altlarından tutulup sallamanın faydasına inanılır.
– Kırda kalan hayvanların kurtlara yem olmamaması için, kurtların ağızlarını bağlamak amacıyla muska yazdıranlan bulunur.
– Hıdrellez (6 May›s) sabahı çeşitli yapraklar toplanan ot demekçikleri kaynatılır. Bu su ile yıkanmanın kutsallığına inanılır.
– Evin büyükleri 5 Mayıs günü tarla çayır ve buna benzer mülklerini dolaşırlar. Bu dolaşmanın 6 Mayıs günü yapılmasının mahzurlu olduğu kanati vardır.
– Küçük çocukların altı aylık oluncaya kadar tırnakları kesilmez. Tırnağı kesilmeden önce babası cebini bozuk para ile doldurur. çocuğun aldığı miktara göre şanslı olup olmadığına hükmedilir. Sonra tırnakları kesilir.
– Mart dokuzunda bir iş yapılması iyi sayılmaz.
– Evin önünde saksağan kuşu öterse misafir geleceğine inanılır.
– Dini bayramların arifesinde çift sürülmesi fena sayılır.
– Hıdrellezde ateş yakılır. Herkes ateşin üzerinden üç kere atlar. Bunu yapanların yılboyu hastalanmayacaklarına inanırlar.
– Sinir hastalıklarına uğrak tabir edilir, hastanın giysisi okutulur.
– Göbek kaçması tabir edilen karın ağrılarında, mide üzerine sıcak kiremit konur.
– Korku aldırmak için, kurşun dökülürse iyi geleceğine inanılır.
– Daha ziyade elde çıkan siğiller, kirpi dikeni ile okunursa, kaybolacağı sanılır.
– Kabakulak okunur., fırın ağzından alınan is ile şişyerin üzerine (x) işareti konursa iyi olacağı inancı vardır.
– Kantaron çiceği ile tatlı merhem (sakız, balmumu, vs.) kesik ve yaralara kullanılır.
– Sinirli yaprak çıbanlarda, sultan otu, ayak ve bacak ağrılarında kullanılır.
– Kara et bitkisi hayvanların üşümesi halinde yedirilir, su ile verilir.
– Kabakulağa acı süpürge ile vurulursa iyi olacağına inananlar bulunur.
– Köpek ısırmasında yara üzerine ekşi hamur konursa iyi olacağını sananlar vardır.
– Boğaz ağrısında, boğaza parmak bastırılırsa iyileşeceği sanılır.
– Yeni doğan bebekler tane çıkardığı zaman, gelincik çiceğinden geçirilir.
– Uyuyamayan çocuklar cuma vakti okutulur. Ev üstünden papuç atılır. O papucun üstüne üç defa tükürülüp toprağa gömülürse uykusunun düzeleceği sanılır.
Kaynak:Tekirdağ Valiliği
www.tekirdag.gov.tr